Hz. Nuh (as) (1. bölüm)

3 months ago
37

Hz. Nuh (as)
Hz. Nuh (as)’ın Tevhid mücadelesi, insanlık tarihinin ilk büyük ve uzun süren Tevhid şirk mücadelesidir. Bu mücadele, birçok güzel örneklik yanında kimi zorlukları da içerisinde barındırmaktadır. Oldukça uzun süren Hz. Nuh (as)’ın Tevhid mücadelesi, insanların, bu ilahi davete karşı gösterdikleri katı tutumu da açık bir şekilde göstermektedir.
Karşılaştığı her türlü zorluk, baskı ve zulme rağmen uzun soluklu mücadelesini, zerre kadar taviz vermeden, sürdüren Hz. Nuh (as), sonraki dönemlerde Tevhid mücadelesini veren Mü’minler için oldukça güzel bir metot bırakmıştır.
Sünnetullah’taki Tevhid şirk mücadelesinin, ilk büyük örneğini teşkil eden Hz. Nuh (as)'ın davet metodunda, Mü’minler için çok önemli örnekler bulunmaktadır. Bu mücadelede, davet metodunun (davet, direnme ve sonuç) bölümleri çok açık bir şekilde görülmektedir.
Tevhidi mücadelenin, bir anda anlatılıp bırakılacak bir mücadele olmadığı, Hz. Nuh (as)'ın süren bu uzun soluklu mücadelesinde açıkça görülür. Hz. Nuh (as), insanlara, Tevhidi esasları bıkıp usanmadan 950 sene boyunca anlatmıştır.
Yüce Allah'ın rızası ve kendisine inen vahiy doğrultusunda ortaya koyduğu Tevhidi mücadelesi sonucunda Hz. Nuh (as), yüce Allah'ın yardımına mazhar olmuş ve ancak 950 sene sonra sonuç aşamasına ulaşabilmiştir.
Tevhidi mücadelede zaman sınırının bulunmadığı, Hz. Nuh (as)’ın uzun yaşamında açıkça görülür. O, bıkıp usanmadan, gece gündüz demeden, gizli ve açık olarak davetini sürdürmüş, etrafındaki az sayıdaki Mü’minlerle istikbar güçlerine ve şirk içerisindeki topluma davetini ulaştırmaya çalışmıştır.
Hz. Nuh (as), karşılaştığı tüm baskı ve zorluklara rağmen müşrik idareci zorbalardan izin almamış, istikbar güçlerine karşı yalnızca Rabb’ine tevekkül etmiştir. Onun Tevhidi esaslara davetine, müşrik toplum ve egemen istikbar güçleri iman etmedikleri gibi, kendi eşi ve bir çocuğu da iman etmeyerek davetine icabet etmemişlerdir.
Hz. Nuh (as)’da olduğu gibi, daha sonra gelen toplumlar da gönderilen elçileri, çiçeklerle karşılamamış, en sert şekilde reddetmişlerdir. Atalarından devraldıkları küfür ve şirk yolunu Hak din zanneden müşrikler, kendilerine gelen elçileri kabul etmemişlerdir.
“Nuh kavmi de gönderilen rasulleri yalanladı.” (Şuara, 105)
Küfrün ne mantığı ne de kuralı vardır; kâfirler, Hakkın içeriğini düşünmeden inkâr ederler. Hz. Nuh (as)’ı inkâr edenler, her yola başvurarak karşı çıkmış, onun davetine icabet etmemişlerdir. Yeniden dirilmeyi, hesap vermeyi inkâr eden kâfirler, yüce Allah’a inandıklarını iddia etmekten de geri kalmamışlardır.
“Şüphesiz o, ancak Allah'a yalan uyduran bir adamdır, biz ona iman edenler değiliz.” (Mü’minun, 38)
Tarihi süreçte Tevhidi esasların üzerine bina edildiği temel ilke, her dönemde aynıdır, değişmemiştir; insanlar, bu değişmeyen temel Ulûhiyet ilkesine davet edilmişlerdir; değişmeyen bir başka şey de küfür ve şirkin karakteri, kâfirlerin, kendilerine gönderilen elçilere karşı tutumlarıdır.
Rahmet taşıyıcıları olan Risalet önderleri, insanların iyiliğinden başka bir şey istememiş, onlara Hakkı anlatmışlar, onları kötülük yapmaktan men etmeye çalışmışlardır. Elçiler, bu davetlerini yaparlarken, öncelikle kendilerinin, güvenilir kimseler olduklarını söylemişler, sonra da kendilerine uyulmasını insanlardan istemişlerdir.
Davet aşaması
Tevhidi mücadele, uzun soluklu, hayat boyu devam eden bir mücadeledir
Hz. Nuh (as)'ın Tevhidi mücadelesinde görüldüğü üzere Tevhidi mücadele, uzun soluklu bir mücadeledir. Mü’minler, Tevhidi mücadelenin, uzun soluklu, sürekli bir davet olduğunu, davet için belli bir sürenin bulunmadığını bilerek daveti ortaya koymalıdırlar.
Tevhidi mücadele, bir süre yapıldıktan sonra bırakılıp emekli olunacak bir mücadele değildir, davetçiler, hayatlarının sonuna kadar Tevhidi esasları insanlara anlatmalıdırlar.
“Andolsun Nuh’u kavmine gönderdik, böylece onların içinde bin seneden elli yıl eksik kaldı, nihayet onları, zulmederlerken tufan yakaladı."(Ankebut, 14)
Hz. Nuh (as), bu uzun süre içerisinde, gece gündüz demeden gizli açık her şekilde ortaya koymuş, insanları, yüce Allah’ı Tek ilah olarak kabul etmeye davet etmiştir.
Müminler için asıl olan davet görevinin, zamanla sınırlandırılmadan yerine getirilmesi ve topluma ulaştırılmasıdır. Daveti kabul ya da reddetme sorumluluğu muhataplara, onlara ceza veya mükâfat verme de yüce Allah'a aittir.
Davette merhametli olmak ve muhatapların içinde bulunduğu hale acımak
Hz. Nuh (as), davet aşamasında merhametle insanları Tevhidi esaslara davet etmiştir. O, İstikbar güçlerinin ortaya koydukları siyasal yapının toplumu, yüce Allah'ın azabına götürdüğünü, Rab’lerini birlememeleri, O’nun gönderdiği ilahi mesaja iman et-memeleri, halinde helak olacaklarını, şefkat ve merhametle onlara duyurmuş, onların başına gelecek olan azaptan onlar adına korktuğunu söylemiştir.
“Andolsun Nuh’u kavmine gönderdik, sonra dedi ki: ‘Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilahınız yoktur, doğrusu ben, üzerinize büyük bir günün azabından korkuyorum.” (A’raf, 59)
Hz. Nuh (as)'ın merhametle, müşriklerin günahlarının bağışlanması için uğraşmasına, onlara gelebilecek bir azaptan dolayı, onlar için korkmasına rağmen onlar iman etmemişlerdir.

Loading comments...