Mezhepler, İslâm'ı Parçaladılar
Mezhepler, İslâm'ı Parçaladılar
*
Yüce Allah buyurdu bu Kur'an'ı dinleyin,
Hep Kur'an'a sarılın tefrikaya düşmeyin,
Kendi ellerinizle cehenneme girmeyin,
Şeytan düşmanınızdır onu dost edinmeyin.
*
Allah, iman edeni Hidayete erdirdi,
Bu iman edenlere Müslüman ismi verdi,
Namazınızı kılın şirke girmeyin dedi,
Bu konuda apaçık hükümleri bildirdi.
*
Tebe-i Tabiin'den sonra Ümmet bölündü,
Hak yolunu terk edip batıl yolda yürüdü,
Herkes İslâm'ı değil mezhebini düşündü,
Ümmet parçalanınca Müslümanlar süründü.
*
Kur'an'a sarılarak kardeşler olmadılar,
Diğer Müslümanlarla diyalog kurmadılar,
Kur'anî hükme rağmen Din'i parçaladılar,
Vahdeti terk ettiler bir başına kaldılar.
*
Müslümanız dediler Kur'an okumadılar,
Ayetleri bırakıp Sünni Şii oldular,
İslâm'ı terk ederek mezheplere uydular,
Müslümanlıktan çıkıp müşriklerden oldular.
*
Yüce Allah Kur'an'da sürekli uyarıyor,
Tefrikanın hükmünü açıkça bildiriyor,
Kur'an'a sarılarak şirke düşmeyin diyor,
Sünniler ve Şiiler buna hiç aldırmıyor.
*
Yüce Allah uyardı tefrikaya düşmeyin,
Kur'an'a tam sarılın Hak yolu terk etmeyin,
Şeytanın peşi sıra yürüyüp de gitmeyin,
Tefrikaya düşerek cehenneme girmeyin.
*
Yüce Allah onlara Müslüman ismi verdi,
Bu sıfatla onları yücelere erdirdi,
Mezhebe giren kimse bu onuru terk etti,
Müslüman sıfatını mezhebe değiştirdi.
*
Mezhep kitaplarını Kur'an'a eş tuttular,
Rasulullah yerine imamlara uydular,
Hak yolunda değil de batıl yolda koştular,
Yüce Allah'a karşı asi kullar oldular.
*
Tevhidi esaslara tam iman etmediler,
Mezheplere uydular, İslâm'ı terk ettiler,
Mü'min olmaktan çıkıp küfre şirke girdiler,
Rahmetten uzaklaşıp azabı hak ettiler.
*
Kur'anî hükümlere itibar etmediler,
Ümmeti parçalayıp Vahdeti terk ettiler,
Tevhitten uzaklaşıp şirki yol edindiler,
Kâfirler birleşirken onları seyrettiler.
*
Kâfirler birlik oldu fitne fücuru yaydı,
Zalimler yeryüzünde tüm gücü ele aldı,
Ümmetin evlatları zillet içinde kaldı,
İslâm Ümmeti diye bir cemaat kalmadı.
*
Yetmedi mi onlara Kur'an ve güzel Sünnet,
Yüce Allah’a karşı yaptıkları ihanet,
Bundan sonra Rab’leri onlara etmez rahmet,
Sonları cehennemdir biliyorlardır elbet.
*
31 Ağustos 2022
16
views
İnanıyorsanız En Üstün Sizlersiniz!
İnanıyorsanız En Üstün Sizlersiniz!
*
Şu mübarek günlerde içimiz kan ağlıyor,
Zalimlerin yüzünden yüreğimiz yanıyor,
Ancak rahmet ayında gökten rahmet yağıyor,
Bu Ramazan orucu bize huzur veriyor.
*
En zorlu zamanlarda Gazze halkı gülüyor,
Ramazan'ın coşkusu onlara güç veriyor,
Coşku içerisinde yüzleri hep gülüyor
Bu nasıl bir iman ki bu insanlar coşuyor.
*
Havadan üstlerine füze mermi yağıyor,
Onlar coşku içinde Ramazan'ı kutluyor,
Onca acıya rağmen onlar mutlu yaşıyor,
Bu imanın gücüne insan hayret ediyor.
*
Şu coşku, şu imanı yenecek bir güç yoktur,
Yiyecekleri yokken sanırsın hepsi toktur,
Âlemlerin Rabb’inden bu onlara lütuftur,
Bu öyle bir iman ki, eşi benzeri yoktur.
*
Onlar bu iman ile küfre meydan okuyor,
Yanı başında ölen insanları görüyor,
Bunca yapılanlara rağmen dimdik duruyor,
Her yer harap olmuşken onlar Kur'an okuyor.
*
Her biri bir abide o onurlu kadınlar,
Korku nedir bilmeyen o küçücük çocuklar,
Her biri bir Mücahit nasıl yetişti bunlar,
Onlarda bir cesaret ve sarsılmaz iman var.
*
Üstlerinde ard arda uçaklar uçuyorken,
Her an bir füze ile ölecek durumdayken,
Hiçbirinin yarına garantileri yokken,
Ne yüce bir imandır kalplerinde biriken.
*
Siyonistler yüzünden her yer harabe olmuş,
Siyonist katillerin hepsi sanki kudurmuş,
Bütün bunlara karşı dünya kör sağır olmuş,
Zalimler karşısında bir avuç yiğit durmuş.
*
Bu zor durumda bile tevekkül içindeler,
Rab'lerine yönelmiş dua etmektedirler,
Sabır ve metanetle sebat etmektedirler
Cenneti görmüş gibi coşku içindedirler.
*
Neşe içerisinde iftar hazırlıyorlar,
Yemeklerini yiyip Hakk'a şükrediyorlar,
Saf bağlamış bir halde teravih kılıyorlar,
Rab'lerine yönelip dualar ediyorlar.
*
Selam olsun böylesi inanmış Mü'minlere,
Rab'lerine yönelip sabır gösterenlere,
Onca zorluğa rağmen Hakk'a yönelenlere
Her gün yaralanarak şehitler verenlere.
*
12 Mart 2024
7
views
Cezaevi, Susturamaz Bizleri!
Cezaevi, Susturamaz Bizleri!
*
Cezaevi bir süreç, Yusufların mekânı,
Zalimlerin elinde yoktur başka imkânı,
Onlar tanımıyorlar onurlu Müslümanı,
Bir de unutuyorlar o yüce Yaratanı.
*
Yusuf'un mekânıdır zalimlerin zindanı,
Zindan gibi kararmış zalimlerin vicdanı,
Zindanlar susturamaz Hakk'a teslim olanı,
Vahyi ölçü edinip Rabb'ini tanıyanı.
*
Tağutî tüm sistemler gerçeklere düşmandır,
Tağuta uyanların Ahireti hüsrandır,
Kurtulanlar yalnızca Hidayet'e uyandır,
Hidayetin kaynağı yalnız yüce Kur'an'dır.
*
Asıl zindan insanın Hak'tan mahrum olması,
Hak yolunu terk edip batıl yola sapması,
Vahyin nuru dururken hevasına uyması,
Kendi iradesiyle Hak'tan uzaklaşması.
*
Korkutamaz Mü'mini tağutun zindanları,
Ne onun zulümleri ne zorba baskıları,
Mü'minlere kurduğu düzeysiz tuzakları,
Yüce Allah'tan başka kutsayıp taptıkları.
*
İnsanlara hayatı zindan eden sistemdir,
İnsanları Hak yoldan saptırıp çevirendir,
Tağuta karşı çıkan gerçek iman edendir,
Tağuta destek olan Hak'tan sapan kimsedir.
*
Tağutu desteklemek Yaratan'ı inkârdır,
Yüce Allah'a karşı bu apaçık isyandır,
Onlar için tek hayat bu geçici dünyadır,
Müslüman için hayat Rabb'inin rızasıdır.
*
Tağut reddedilmeden Allah'a iman olmaz,
Tağutu reddetmeyen Mü'min Müslüman olmaz,
Tağuta tâbi olan hayatta huzur bulmaz,
Böyle olan kimseler cehennemden kurtulmaz.
*
Yüce Allah emretti tağutları reddedin,
Tağutu reddederek Allah'a iman edin,
Kelime-i Tevhidi hakkı ile söyleyin,
Böylece Mü'min olup Rabb'inize yönelin.
*
Bütün unsurlarıyla biz tağutu reddettik,
Tevhidin bayrağını yücelere yükselttik,
Hak'tan başka her şeyi bırakarak terk ettik,
Âlemlerin Rabb'ine şeriksiz iman ettik.
*
Herkes iyi bilsin ki, bu bizim düsturumuz,
Hakk'a yönelen herkes bizim candan dostumuz,
Ölçümüz Kur'an Sünnet işte budur yolumuz,
Sıfatımız Müslüman bu bizim gururumuz.
*
Selam olsun Müslüman olan tüm insanlara,
Bu Hak yolda bizimle beraber olanlara,
Hayatın her anında Kur'an'a uyanlara,
Rasul'ü örnek alıp Hakk'ı anlatanlara.
*
16 Nisan 2024
6
views
İmandan Sonra Küfre Sapanlar,
İmanla Küfür Arasında Bocalayanlar
İnsana, insan olma şerefini kazandırıp onu "Eşref-i Mahlûk" makamına yükselten en büyük değer, hiç şüphesizdir ki imandır. İman, insanın Rabb'i ile olan diyaloğunu sağlayan bir bağ olduğundan kişi, hayat, Kâinat ve dünya hayatı ile ilgili bütün düşünce, söz ve davranışlarını, Rabb'inin kendisine bildirdiği ölçüler içerisinde düzenler ve artık hiçbir şekilde bu ölçünün dışına çıkamaz. İşte insan, o zaman en üstün bir konuma yükselir.
"Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer gerçekten inanıyorsanız mutlaka siz üstün geleceksiniz." (Al-i İmran, 139)
Sözlükte “güven içinde bulunmak, korkusuz olmak” anlamındaki emn (Eman) kökünden türeyen iman “güven duygusu içinde tasdik etmek, inanmak” demektir. “Sağlamlaştırmak, kesin karar vermek, tasdik etmek” manasındaki akd kökünden türeyen itikat da iman karşılığında kullanılır.
İman, yüce Allah'ın varlığı ve birliğine (Tevhid) olan inançtır ki, esasen akıl bunu tasdik eder; vahiy ise, aklın tasdikine yardımcı olur, ona rehberlik eder.
İman, kişinin düşünce dünyasında şüphesiz tam bir teslimiyeti gerektiren bir durumdur. Hiçbir şüphe duymadan yüce Allah’a iman edenlere Kur’an’da Mü’min sıfatı verilmiştir. Mü’min, hiçbir şek ve şüphe duymadan yüce Allah’ın Uluhiyet, Rububiyet ve Melikliğine kesin bir şekilde inanan kimsedir.
İman etmede temel esas, istenerek, coşkuyla şevkle iman edilmesidir. Böyle bir imana sahip olanlar, her zaman ve her durumda yüce Allah’ın ayetlerine karşı hassasiyet gösterirler. Mü’min ve Müslüman, birbirini tamamlayan iki kavramdır. Mü’min olunmadan Müslüman olunmaz. Ancak Mü’min olunduktan sonra Müslüman olunur.
“Şüphesiz ancak Mü’minler o kimselerdir ki, Allah hatırlatıldığı zaman onların kalpleri ürperir ve O’nun ayetleri onlara okunduğu zaman onların imanlarını artırır ve onlar, Rab’lerine tevekkül ederler.
O kimseler, namazlarını kılarlar ve onları rızıklandırdığımız şeylerden infak ederler. İşte gerçek Mü’minler onlardır; onlar için Rab’leri indinde dereceler, mağfiret ve değerli rızık vardır.” (Enfal 2-4)
Mü’minin, kesin teslim olması gerektiğini, Hz. Musa (as)’ın durumunda apaçık bir şekilde görülüyor.
“Ne zaman ki Musa, tayin ettiğimiz vakitte gelip Rabb’i onunla konuşunca, dedi ki: ‘Rabb’im, bana görün, sana bakayım!’ (Rabbi) dedi ki: ‘Beni göremezsin velakin dağa bak, şimdi, şayet o yerinde durursa, o takdirde beni göreceksin!’ Ne zaman ki Rabb’i dağa tecelli etti, onu harap etti ve Musa, çarpılıp yüzüstü düştü; ne zamanki kendine geldi, dedi ki: ‘Sen yücesin, Sana yönelip tevbe ettim ve ben Mü’minlerin ilkiyim!” (A’raf, 143)
“Sen yücesin, Sana yönelip tevbe ettim ve ben Mü’minlerin ilkiyim!” Hz. Musa (as), burada Müslümanların ilkiyim demiyor, Mü’minlerin ilkiyim diyor. Çünkü o burada eylemsel olarak bir hükmü yerine getirmiyor, zihinsel, düşünsel olarak teslim olup iman ediyor.
Mü’min, gönül huzuruyla hiçbir baskı olmadan yüce Allah’a yürekten iman eden kimsedir. İşte böyle iman eden Mü’min bir kimse, Rabb’inin kendisine bildirdiği hükümlere hiçbir sıkıntı duymadan teslim olur. Bu hükümlerin gereklerini, hiçbir sıkıntı duymadan, hiçbir baskı altında kalmadan yerine getirmesi durumunda Müslüman olur.
“De ki: ‘Şüphesiz ben, dini O’na halis kılarak Allah’a gerçekten kulluk yapmakla emrolundum ve ben, Müslümanların ilki olmakla emrolundum.” (Zümer, 11-12)
“De ki: ‘Ben şüphesiz, bu şehrin Rabb’ine kulluk yapmakla emrolundum; O ki, onu kutsal kıldı ve her şey O’nundur! Bana, Müslümanlardan olmam emredildi.” (Neml, 91)
Gerçek iman, insanın Ulûhiyet, Rububiyet ve Meliklikte yalnızca yüce Allah'ı bilmesi, bütün değerleriyle yalnızca O'na teslim olması, şahsi, ailevi, toplumsal, siyasal alanda Rabb’inin belirlediği esaslara uygun yaşamaya çalışarak Müslüman olmasıdır.
İddiasında gerçekten samimi olanlar, yüce Allah'a gereği gibi iman edip Müslüman olan kimselerdir. İman teslimiyeti (Müslüman olmayı) gerektirir, teslim (Müslüman) olmak ise insanın "işittim ve itaat ettim" deyip davranışlarını inandığı esaslara göre düzenlemesi ve hiçbir konuda hissi ve duygusal hareket etmemesidir.
İmanda, şek ve şüpheye yer yoktur
İmanda, en ufak bir şek ve kuşkuya yer yoktur, imanında en ufak bir kuşkuya düşen bir kimse, iman esasını kaybetmiştir.
Gerçek imanın dışında kalan inanış biçimleri ya da bu gerçek imanın herhangi bir bölümünden taviz verilerek iman edilmesi durumunda gerçek imana şirk bulaştırılmış olunacağından bu iman değil, kuru bir bilgidir.
Kur’an’da, böyle bir imana sahip olanlara, -söz ve fiillerine göre- müşrik, münafık, fasık ve mürtet sıfatları verilmiş, bunların kâfirler oldukları bildirilmiştir. Böyle bir bilgiye ya da imana sahip olanlar, dünyada her dönemde zelil olmuşlar, Ahirette de bunların, acıklı ve sürekli bir azaba girecekleri bildirilmiştir.
Günümüzde iman ettikleri iddiasında olanların içinde bulundukları zillet durumu, gerçekten iman etmemelerinden kaynaklanmaktadır. Onlar, iman ettiklerini iddia etmelerine rağmen söz ve fiillerinde teslim (Müslüman) olmadıkları için imanlarını şirkle karıştırarak zillet içine girmişlerdir.
"Onların çoğu, Allah'a şirk koşmadan iman etmezler.” (Yusuf, 106)
Şirk karıştırılmış bir imana sahip olanlar, yüce Allah'ı gereği gibi bilmemekte, bu nedenle O'na tam iman edip güvenmemektedirler. Bu da onları, başka güçlere ya da ilahlara inanmaya yöneltmektedir. Ancak bu durumlarını görmezlikten gelen müşrikler, kendilerinin şirk koşmadıklarını da iddia ederler.
"Sonra onların: 'Rabbimiz Allah'a andolsun ki biz müşrik değildik.' demelerinden başka çareleri kalmadığı." (En'am, 23)
Düşünsel ya da fiili olarak yüce Allah’a şirk koşan kimseler, yüce Allah’a iman ettiklerini zannederler.
Şirk, Rasulullah (as)’ın buyurduğu gibi karanlık bir gecede, kara bir kaya üzerindeki karıncanın hareketi gibidir, kolay kolay fark edilmez. Bu nedenle birçok kimse şirk içerisinde bulunmalarına rağmen kendilerinin müşrik olmadıklarını zannederler. Bu kimseler, imanla küfür arasında gidip geldikleri için sonuç itibariyle küfre girerler.
“Doğrusu o kimseler, iman ettiler, sonra inkâr ettiler; sonra iman ettiler, sonra inkâr ettiler, daha sonra inkârları arttı. Allah, onları bağışlamayacak ve onları (doğru) yola Hidayet etmeyecektir.” (Nisa, 137)
21
views
Filistin Tarihi ve Direnişinin Ortaya Koyduğu Gerçek!
Filistin Tarihi ve Direnişinin Ortaya Koyduğu Gerçek!
Emperyalizmin İslâm’dan intikamı
Haçlı seferlerinin organizatörü ABD emperyalizmi ve bu emperyalizmin başındaki diktatörü Bush, İslâm topraklarına saldırı bahanesi oluşturmak için kendi gizli örgütleri CIA ve FBI’ın organize ettikleri 11 Eylül olayının hemen akabinde, Afganistan’a saldıracağını, bunun bir Haçlı Seferi olacağını tüm dünya basını önünde açıklamıştı.
“Bu savaş, Müslümanlara karşı bir Haçlı seferidir.” (ABD diktatörü Bush)
ABD diktatörü, tarih boyunca Haçlıların, Müslümanlar karşısında aldıkları yenilgileri unutmamış, bu kuyruk acısının intikamını almayı yukarıdaki sözleriyle ifade ederken emperyalist ve kâfir duygularını açığa vuruyordu.
ABD emperyalizminin, kukla edindiği Türkiye’deki general ve yöneticiler, ABD tarafından kendilerine yapılan her türlü aşağılanmayı iltifat kabul etmekte, her türlü hakareti övgü olarak almaktadırlar. Örneğin ABD’nin “Bizim çocuklar” diyerek hakaret ettiği Kemalist generallere ve onların şahsında diğer yöneticilere bu en ağır ifadeleri kullanırlarken, aşağılanmayı zillet içerisinde kabul eden generallerden hiçbir ses çıkmıyordu. Bu generaller kendi halklarına karşı ihtilal yaparlarken, çocukları oldukları Amerika’dan izin alıyorlardı.
Emperyalist ABD, Türk askerlerinin başlarına çuval geçirip aşağılıyor, hakaret ediyor, birçok defa Amerikalı başkan ve yöneticiler en ağır hakaretleri ardı ardına sıralıyor, tehdit ve hakaret dolu ifadeler kullanıyorlardı ve halen de kullanıyorlar. Kemalist diktatörlüğün temsilcileri, bunca aşağılanma, hakaret, tehdit ve küçümsemeler karşısında en küçük bir tepki vermiyorlardı, vermiyorlar.
Türkiye’deki yönetici ve generaller, ABD emperyalistlerinin bunca hakaret ve aşağılamalarına değil tepki vermek, tam aksine bu emperyalistleri dost olarak kabul ediyorlardı, halen de ediyorlar ve zerre kadar utanç duymadan bununla övünüyorlar.
Emperyalizm ve Siyonizm tarafından bir proje olarak kurulan AKP çetesi, geçmişte olduğu gibi bugün de apaçık bir şekilde emperyalizme ve Siyonizm’e teslim olmuş durumdadır. Geçmişte ve günümüzde emperyalizmin onca hakaretlerine rağmen Türkiye’deki yöneticiler ve generaller, ABD’nin gerçek dostları olduğunu, dostluklarının (daha doğru uşaklıklarının) süreceğini sırıtarak ifade ediyorlar. Bunlar ABD’ye gittiklerinde orada da aynı küçümsemeye ve hakarete maruz kalıyorlar.
Erdoğan, ABD’ye gittiğinde ABD’nin en küçük bir memuru bile onu karşılamamıştı. Bütün bu aşağılanmalara rağmen bunlar, bir kere olsun ABD ye karşı onurlu bir tavır takınmıyor, her vesileyle ABD ile dost olduklarını söylüyorlar.
Amerikan Kuklaları Partisi olan AKP çetesi, ABD ile efendi-uşak ilişkisi içerisinde dost(!) olabilirler, çünkü onların varlık sebepleri Siyonizm ve emperyalizmdir. Peki ya sistemin zulüm ve baskısı altında inim inim inleyen, “kafirden dost, köpek derisinden post olmaz” diyen, sistemden, onun temsilcilerinden ve emperyalizmden tiksinip nefret eden inançlı Anadolu insanının evlatları gençler, ülkenin sürüklendiği tehlikenin neden hâlâ farkında değiller ve bu emperyalizmin kuklalarına niye destek vermektedirler.
ABD Emperyalizmi ve İsrail Siyonizm’i ile yandaşları, İslâm’dan, Müslümanlardan, tarihte uğradıkları hezimetlerin, yenilgilerin intikamını bugün topyekûn alıyorlar. Bunun için küfür tek millet olmuş, Gazze’ye saldırıyor, terör estiriyor, masum kadın ve çocukları, “Rabb’imiz Allah’tır” dedikleri için öldürüyorlar.
İnsan haklarını kalkan edinmiş ancak insanlıktan mahrum Batı emperyalistlerinden, bu katliamlar karşısında hiç ses çıkmadığı gibi İsrail Siyonist terör örgütünü, daha fazla katliam yapması için destekliyorlar.
Emperyalizm ve yerli işbirlikçileri, İslâm topraklarında terör estiriyorlar
ABD emperyalizmi ve onun yerli işbirlikleri, her konu ve durumda halkında Müslümanların da bulunduğu ülkelere saldırmakta, masum insanları katletmektedirler.
Irak, Afganistan, Ortadoğu, Anadolu vb. yerler İslâm toprağıdır, buralardaki halk bugün İslâm’dan uzaklaşmış, uzaklaştırılmış olsa bile bu gerçek değişmez. İslâm topraklarını işgal eden, şu anda masum Filistin halkını katleden İsrail Siyonist terör örgütü ve emperyalist kâfirlerin yanında, safında bu işgale ortak olmak, bu İslâm düşmanlarına hangi nedenle olursa olsun yardımda bulunmak, Müslüman mücahitlere karşı fikri ya da fiziki olarak savaşmak, küfür ve azgınlıkta haddi aşmak, yüce Allah’a isyanda doruk noktaya ulaşmaktır.
Siyonizm ve emperyalizm halkında Müslümanların da bulunduğu ülkelere saldırılarında sınır tanımazken ne acıdır ki bunlara destek olanlar da yine halkında Müslümanların da bulunduğu ülkelerdeki yöneticilerdir.
Emperyalizm ve Siyonizm’e teslim olmuş olan bu yöneticilerden kimi, İsrail Siyonist terör örgütüne uçaklar göndererek mazlum Gazze halkını öldürmek için askeri olarak yardım ederken, kimileri gemilerle silah ve malzeme yardımında bulunmaktadır. Erdoğan ve Birleşik Arap Emirlikleri hainleri, bunların başında gelmektedir.
İsrail’e gemiler dolusu malzeme gönderen Erdoğan ve AKP çetesi bu savaşta, kâfirlerin yanında olmuş, Müslümanlara karşı tavır almıştır. AKP (Amerikan Kuklaları Partisi)’nin yöneticilerinden, yaptıkları bu ihanetin hesabı mutlaka sorulacak, onlar dünyada rezil ve rüsvay, Ahirette de aşağılık yaratıklar olarak cehennemin odunu olacaklardır. Bu süreç uzak değildir inşaAllah.
23
views
Hz. Salih (as), Eşit paylaşımı sağlayan bir Nebi!
Örgütlenmiş bir azınlık, örgütlenmemiş çoğunluğa daima hükmeder
Toplumlar üzerinde etkili olmanın yegâne yolu, örgütlü, İslâmi ıstılaha göre cemaat olmaktır. Bu, tarihi sürecin her döneminde geçerli olan bir kuraldır. Siyasi literatürde örgütlenmiş bir azınlık, örgütlenmemiş çoğunluğa hükmeder ifadesi her dönemde gerçekleşmiş, örgütlü hareket edenler, her dönemde başarılı olmuşlardır.
Yüce Allah (cc), Kur’an’da, Mü’minlerin birlikte olmaları üzerinde hassasiyetle durmuş, tefrika ve bölünmenin, iman edenleri dünya hayatında zayıf düşürerek zillet içerisinde bırakacağını bildirmiştir.
“Allah'a ve Rasulü’ne itaat edin, çekişmeyin, çünkü cesaretinizi kaybedersiniz, gücünüz gider; sabredin, şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 46)
Tefrikaya düşenler, günümüzde örnekleri görüldüğü üzere dünya hayatında, emperyalizm ve Siyonizm karşısında zillet içerisinde kalmışlar, Ahiret hayatında da içerisinde ebediyen kalmak üzere acıklı cehennem azabına sürükleneceklerdir.
“Ve topluca Allah’ın ipine sarılın, tefrikaya düşmeyin, Allah’ın üzerinizde olan nimetini düşünün; o zaman siz, birbirinize düşman idiniz, nihayet kalplerinizin arasını birleştirdi. Böylece O'nun nimetiyle kardeşler oldunuz ve siz, ateşten bir çukurun kenarında idiniz, sonra sizi ondan kurtardı. İşte Allah size ayetlerini açıklıyor, tâ ki Hidayete eresiniz.” (Al-i İmran, 103)
Tebe-i Tabiin’den sonra Kur’anî bu uyarılara sırt dönülmesi üzerine yüce Allah (cc), Kur’anî esaslara sırt dönen kimselere zillet gömleğini giydirmiştir. İşte bundan sonra kendilerini İslâm ümmetine nispet eden bu fitne grupları, Kur’anî esaslardan uzaklaşmış, birbirleriyle çatışarak parçalanmış, küfrün karşısında zillet içerisinde kalmışlardır.
Hz. Salih (as), birlikteliğe önem vermiştir
Hz. Salih (as), içerisinde yaşadığı toplumun durumunu çok iyi bildiğinden Tevhidi esaslara davetinin hemen başında, toplumda birlikteliği sağlamak için insanları kendisine itaat etmeye davet etmişti.
“Şüphesiz ben, sizin için güvenilir bir Rasul’üm; o halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin!” (Şuara, 143-144)
Hz. Salih (as), inkârcı zorbalardan korkmadan insanları yüce Allah’ı Bir’lemeye, O’na iman edip kulluk yapmaya davet etmişti.
Risalet önderleri, Tevhidi esaslara davetlerini her toplum içerisinde açık ve net bir şekilde ortaya koymuşlardı. Bu davetlere tepkiler ve tepki gösterenler farklılık gösterse de davetin ortaya konuluşunda hiçbir farklılık görülmemektedir. Bu nedenle yüce Allah (cc), Sünnetullah’ta hiçbir değişikliğin olmadığını bildirmektedir.
“Önceden geçen kimseler hakkındaki Allah'ın sünnetidir; Allah'ın sünnetinde değişiklik bulamazsın.” (Ahzab, 62)
Tüm Risalet önderleri, Hakk’ı açıkça ortaya koymuşlardı
Tevhidi esaslara karşı çıkan materyalist toplumlarda insanlar, bencil ve hasettirler. Bu nedenle değer yargılarını hep kendi çıkarlarına göre belirlerler. Bencil ve haset olan kimseler, çıkarlarına dokunan her şeyi reddeder, kabul etmezler. Bu materyalist toplumlar, her dönemde çıkarları bozulacak düşüncesi ile Tevhidi esaslara karşı çıkmış, Rab’lerine isyan etmişlerdir.
Risalet önderleri ve onların izinde giden Tevhid erleri, içerisinde yaşadıkları toplumların, üzerine titreyip hassasiyet gösterdikleri konulardan hareketle Tevhidi esasları, o toplumların anlayabilecekleri bir üslup ile ortaya koymuşlardır.
Hz. İbrahim (as)’ın, putlara karşı tavrı; Hz. Şuayb (as)’ın, tartı ve ölçüyü öncelemesi; Hz. Musa (as)’ın, Fir’avn’ın egemenliğini sarsması; Ashabı Kehf’in, “Göklerin ve yerin Rububiyetinin yalnızca yüce Allah’a ait olduğunu” haykırması; Hz. Muhammed (as)’ın, insanların eşit olduğunu söylemesi ve Hz. Salih (as)’ın, devesinin, insanların mal ve sularına ortak olduğunu bildirmesi, hep o toplumların üzerine titredikleri konulardır.
Günümüzde Tevhidi esaslar, egemenliğin yalnızca yüce Allah’a ait olduğu, O’nun hükmüne kimsenin ortak olamayacağı, beşerî sistemlerin insanlara hüküm koyma haklarının bulunamayacağı, tağutun reddedilmesinin yüce Allah’a iman etmenin ilk temel şartı olduğu vurgulanarak açık ve net olarak ortaya konulmalıdır.
Tağutu reddetmeyenlerin, onu Allah’tan başka ilah edindikleri, ilah kavramı açıklanarak anlatılmalıdır. İşte ancak bu durumda insanlar, Tevhidin ve şirkin ne olduğunu, gerçekten iman etmenin ancak Tevhidi esasların kabulü ve şirkin reddedilmesi ile mümkün olabileceğini anlayabilirler.
15
views
Hz. Hud (as)’ın Tevhidi Mücadelesi
Hz. Hud (as)’ın Tevhidi Mücadelesi
Kendilerini güçlü gören inkârcı zorbaların acı akıbetleri
Tarihi süreçte, inkâr, zulüm ve despotluklarında sınır tanımayan nice zorba inkârcı diktatörler var olagelmiştir. Bunlar, kendilerini yoktan var eden Rab’lerinin kendilerine verdiği nimetlerle, Rab’lerine şükredip O’na iman edecek yerde tam aksine hareket ederek azgınlıklarının en dip derekesine düşmüşlerdir.
Tarihi süreçte azgınlıklarında sınır tanımayan tüm zorba inkârcılar, azgınlıklarına orantılı bir helak ile dünyada hüsrana uğramışlar, azgınlıkları içerisinde yok olup gitmişlerdir. İşte bunlardan biri de Hz. Hud (as)’ın gönderildiği Ad Kavmi’dir.
Azgınlık ve kendini beğenmede haddi aşarak sınır tanımayan Ad Kavmi, kendilerine Rasul olarak gönderilen Hz. Hud (as)’ı ve getirdiği ilahi mesajı inkâr etmişler, kendilerini en güçlü olarak görmüşlerdir.
Ad Kavmi, hayatlarını düzene koymaları için yüce Allah’ın gönderdiği ilahi hükümleri reddetmiş, her şeyi yapmaya muktedir olduklarını zannederek yüce Allah’a kulluk yapmayı kabul etmemişlerdir.
Dünya hayatında, insanların yaşam kurallarını yalnızca onları yaratan yüce Allah (cc) belirler. İnsanlar, bu hükümler üzerinde hiçbir değişiklik yapmadan, onlardan hiçbir sıkıntı duymadan, olduğu gibi kabul edip gereğini yapmakla mükelleftirler. İşte bu, yüce Allah’a şirk koşmadan iman etmektir.
Yüce Allah’ın, bütün sıfatlarını kabul etmek, yüce Allah’ı Bir’lemektir, Tevhid’dir. O sıfatlara uygun yaşamak yüce Allah’a kulluk ve teslimiyettir.
Tevhid, Ulûhiyetin yüce Allah’a ait olduğunun, insanlar tarafından kabul ve tasdik edilmesidir. Bunun dışındaki her değişiklik ve sapma, Ulûhiyetin başkalarına verilmesi, Tevhid’den sapılması, yüce Allah’tan başkasının ilah edinilmesi ve şirktir.
İnsanlar, Tevhidi esaslara iman edip hayatlarını bu esaslara göre düzenleyecek yerde bu esaslardan ayrılmışlar, başka hükümlere tâbi olmuşlar, şirk koşarak Rab’lerine isyan etmişlerdir.
Yüce Allah (cc), şirk koşan kullarına, Kendisine kulluk yapmaları için ilahi hükümlerini rasulleri vasıtasıyla göndererek onları uyarmış, ancak onlardan bazıları, bu ilahi hükümleri reddederek küfür, azgınlık ve isyanlarında haddi aşmışlardı.
İnsanın, yeryüzüne gönderilmesinden sonra başlayan Tevhidi mücadele, hiçbir dönemde durmamış, aksamamış, sürekli bir şekilde devam etmiştir. Risalet önderi rasuller, durup dinlenmeden, başka şeyleri öncelemeden, hayatları pahasına insanları şirk ve küfürden sakındırmaya çalışmışlardır. Gönderilen tüm rasuller ve Tevhid erleri insanlara Tevhidi gerçekleri anlatmışlar, onları şirkten sakındırmaya çalışmışlardır.
İnkârcılar, Tevhidi esasları bilinçli olarak reddetmişlerdir
Risalet önderleri, içerisinde yaşadıkları toplumları, tek İlah olan yüce Allah’ın Ulûhiyetini, Rububiyetini ve Melikliğini kabul etmeye davet etmişlerdir. Bu davete muhatap olanlar, “Allah'a kulluk edin, sizin O'dan başka İlahınız yoktur” hitabını işittiklerinde neye davet edildiklerini çok iyi biliyor, tavırlarını ona göre belirliyorlardı.
Geçmiş toplumlar, neyi reddettiklerini biliyor ve bilinçli bir şekilde reddediyorlardı. Oysa günümüz toplumu, Tevhidi esasları ve neye davet edildiklerini bilmeden, körü körüne reddediyor, kendi yanlarından uydurdukları beşerî sistemlere itaat ve kulluk yapıyorlar.
Günümüzde gelinen süreçte, Kur’anî kavramların anlamları, küfür ve şirk unsurları tarafından bulanıklaştırıldığı, anlamları değiştirildiği için yapılan Tevhidi çağrı, yüce Allah’tan başkalarını ilah edinen insanlar tarafından anlaşılmamakta, doğal olarak da bu Tevhidi çağrıya, istenildiği şekilde icabet edilmemektedir. Tevhidi esasların, insanlar tarafından anlaşılmamasının en önemli nedeni, Kur’anî kavramların, Samiri soylu bel’amlar tarafından değiştirilmesidir.
Müslümanların arasına karışmış küfür ve şirk temsilcileri Samiri soylu bel’amlar, Kur’ani kavramların anlamlarını bulanıklaştırarak Tevhidi gerçekleri gizlemişlerdir. Onlar, Kur’an’ın reddedilmesini, yüce Allah’a iman etmenin esası olarak bildirdiği tağutî sistem tarafından yerleştirildikleri şirk ve küfür yuvalarında, Tevhidi esasların anlaşılmaması için ellerinden geleni yapmakta, insanların, Rab’lerine gereği gibi iman etmelerine engel olmaktadırlar.
Tevhidi esasları gizleyen küfür ve şirk temsilcileri Samiri soylu bel’amlar, puta tapan, Allah’tan başka kanun koyan, insanları kendilerine kulluk ettiren, onlar üzerinde ilahlık taslayan küfür önderlerinin Müslüman olduklarını iddia etmişler, böylece toplumda gerçek Müslümanın kim olduğu ve nasıl Müslüman olunacağı hususu bulanıklaştırılmıştır. Durum böyle olunca da Tevhid erleri tarafından yapılan Tevhidi çağrı, insanlar üzerinde gereken etkiyi yapmamaktadır.
Küfür ve şirk temsilcileri, Kur’ani kavramların anlamlarını değiştirip Tevhidi esasların anlaşılmasını engelleyince toplum, batılı Hak, Hakk’ı batıl görmeye başlamış, bunun sonucunda kendilerine ulaştırılan ilahi mesajı anlamayarak reddetmişlerdir.
İlah, Rab, Ulûhiyet, Rububiyet ve Hâkimiyet kavramlarını bilmeyen günümüz insanı, kendilerine yapılan Tevhidi çağrıyı anlamamakta, bu nedenle de Allah’tan başkalarını ilah edinerek onlara kulluk yapmakta, kendilerini Tevhidi esaslara davet eden Müslümanları da tıpkı önceki putperest önderleri gibi sapıklıkla itham etmektedirler.
Tevhidi esasların temel esası, yüce Allah’ın Uluhiyetini kabule davettir
Hz. Nuh (as), çok zor şartlar altında ortaya koyup 950 sene boyunca sürdürdüğü Tevhidi mücadelesinde, bıkmadan usanmadan kararlılıkla mücadele etmişti. Ondan sonra gelen rasuller ve Tevhid erleri tarafından aynı kararlılıkla sürdürülen Tevhidi mücadele, Hz. Hud (as) döneminde de aynı kararlılıkla devam ettirilmiştir.
Hz. Hud (as), tıpkı Hz. Nuh (as) gibi, açık ve net bir şekilde insanları, tek ilah olan yüce Allah’a iman ve kulluğa davet etmiş, Tevhidi esasları, hiçbir muğlaklığa meydan vermeden berrak bir şekilde ortaya koymuştur.
“Ad’a, kardeşleri Hud, dedi ki: ‘Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilahınız yoktur, artık korunmayacak mısınız?” (A’raf, 65)
Tevhidi mücadele, egemen şirk düzenlerinin ve bu sistemlerin tâbilerinin saltanatlarını sarsar, toplum üzerindeki egemenliklerine son verir. Bunun bilincinde olan şirk ve küfür ehli egemen güçler ve çıkarları gereği onlara kulluk edenler, kendilerine gelen elçileri reddetmişlerdir.
12
views
Saliha Kadınlar!
Saliha Kadınlar!
*
Bazı kadınlar var ki tıpkı Meryem misali,
Yüzlerinden nur akar edep haya timsali,
Zaten fazla bulunmaz bunların bir emsali,
Bu değerli hanımlar, kadınların Asil'i.
*
Vakar sahibi kadın, dünyada az bulunur,
Rabb'ine iman etmiş yüzünde parlayan nur,
İyi biri olduğu vakarından okunur,
Ancak böyle biriyle Hak yolunda olunur.
*
Hak yolunda eşiyle omuz omuza durur,
Böyle olan bir kadın kocası için gurur,
Allah'a teslim olmuş inancı ona onur,
Hz. Fatma gibi eşine destek olur.
*
Bu tarih sürecinden nice kadınlar geçti,
Kimileri çok yaşlı kimileri de gençti,
Fir'avn denen zalimin eşi İslâm'ı seçti,
O imanı uğruna saltanatı terk etti.
*
Saliha olan kadın hep saygıya değerdir,
İnancına bağlıdır değerli bir cevherdir,
Dünyada Ahirette üstün mertebededir,
Hz. Meryem ile cennette beraberdir,
*
Kur'an'da yüce Allah Saliha kadınları,
Takdir ederek över, müjdeliyor onları,
İşte bu kadınların cennettir mekânları.
Onlara lütfedilmiş Firdevs mükâfatları,
*
O Saliha kadınlar övülmüştür Kur'an'da,
Onların dengi yoktur bu geçici dünyada,
Söz ve fiilleriyle örnektirler cihanda,
İyi olan ne varsa anlam bulur onlarda.
*
Yetiştirirler onlar nice güzel nesiller,
Kimisi Meryem gibi İsa yetiştirirler,
Kimi de Hacer gibi İbrahim'i destekler,
Kocasına bağlıdır evladı feda eder.
*
İmran'ın hanımı da Meryem'in annesiydi,
Oğul yerine onu fidye olarak verdi,
İşte bu güzel fidye İsa'yı yetiştirdi,
Yüce Allah da onu yücelere erdirdi.
*
Selam olsun böylesi vakarlı kadınlara,
Rabb'im merhamet etsin Ahirette onlara,
İşte bunlar yakışır cennette saraylara,
Güzel örnek oldular geride kalanlara.
*
08 Ocak 2024
7
views
Hz. Nuh (as) (2. Bölüm) Hz. Nuh (as) daveti sırasında zorbalardan izin alarak davet yapmamıştır!
Hz. Nuh (as) daveti sırasında zorbalardan izin alarak davet yapmamıştır
Hz. Nuh (as)’ın müminler için en güzel örneklerinden biri de hiç kuşkusuzdur ki, uzun daveti sırasında onca baskı ve zulme uğramasına rağmen zorba güçlerden izin almamış, onlara karşı tevhidi davetini yumuşatıp gizlemiştir.
İstikbar güçlerinden zerre kadar korkmayan Hz. Nuh (as), onlardan izin alıp yasalarının boşluklarından yararlanarak daveti ortaya koymamış, istikbar güçlerinin zulüm ve işkencelerine karşı koymuş, tuzak ve oyunlarına direnmiştir. Hatta bu¬nunla da yetinmeyerek onlara meydan okumuş ve mü¬cadelesinde net bir çizgi izlemiştir.
“Nuh’un haberini onlara oku; o zaman kavmine demişti ki: ‘Ey kavmim, şayet benim durumum ve Allah’ın ayetlerini anlatmam size ağır geldiyse, artık ben, Allah'a tevekkül ettim; artık siz ve ortaklarınız işiniz (için) toplanıp karar alın, sonra kararınız size dert olmasın, sonra bana uygulayın ve bana mühlet vermeyin!" (Yunus, 71)
Risalet önderleri, elbette kâfir zorbaların şantaj, tehdit, baskı ve zulümlerinden korkmazlar. Onlar, görevlerini yapabildikleri oranda yaparlar, insanların kabul ya da reddetmeleri, elçilerin belirleyecekleri bir sonuç değildir, sonucu davetçiler değil, onlara o görevi veren yüce Allah (cc) belirleyecektir.
Tevhidi esaslara davet yalnızca Kur’an’ın belirlediği esaslar dahilinde, rasullerin örnek mücadelelerine göre yapılmalıdır. Davet için istikbar güçlerinden hiçbir şekilde izin alınma¬malı, beşerî tağutî sistemlerin küfür yasalarının boşluklarından yararlanarak parti, dernek, vakıf gibi şirk ve küfür yuvalarını kullanarak davet yapmaya kalkışılmamalıdır Risalet önderlerinin tevhidi mücadelesine ihanet etmektir.
İstikbar güçlerinden izin alınarak yapılan Tevhidi esaslara davet, Sünnetullah’taki Tevhidi esaslara davet metoduna aykırıdır. Yüce bir davayı küfrün kontrolüne vermektir ki bu, apaçık bir şekilde küfür şirk, sapıklık ve dalalettir.
Tevhidi esaslara daveti, ne pahasına olursa olsun ortaya koymak için taviz vermek tağutî sistemden izin almak, davetçiyi Hak yoldan saptırıp dalalete düşürecektir.
Tevhidi esaslara davet tağutî sistemlerin verdikleri izinlere göre değil, yüce Allah’ın emrettiği ölçülere uygun yapılmalı, gündemi zorba güçler değil Müslümanlar belirlemelidirler.
Davetin tüm aşamalarında net bir şe¬kilde hareket edilmeli, saflar netleştirilmeli, muğlaklık, kapalılık, takiyye gibi basit yollara tenezzül edilmemelidir. Böyle basit yollara başvurulması halinde yüce Allah'ın rahme¬tinden mahrum kalınacağı bilinmelidir.
Saflar belirginleşip davet çıkmaza girdiği, davet yapacak saha ve kişiler bulamadığı zaman yüce Allah’a iltica edilmeli, O'ndan yardım istenmelidir. Artık yapılacak bir şey bir şey kalmadığı anda Mü’min davetçiler, Rab'lerine yönelmeli, O'na iltica etmeli, inkâr edenleri; kendilerine davet görevini veren yüce Allah'a havale etmelidirler.
Davette, hata yapıldığında hemen tevbe edilmeli, hata¬da ısrar edilmemeli, yüce Allah’a yönelip af dilenilmeli, O'na sığınılmalı, hiçbir şekilde bilinmeyen şeylerin peşine düşülmemeli, daima Kur’an ölçü edinilmelidirler.
Tevhidi esaslara davette davetçi için en zor olan en yakınlarının daveti inkâr etmeleridir. Risalet tarihinde birçok Rasul ve davetçi bu zor durumla karşılaşmışlardır.
Hz. Nuh (as)’ın insanları çağırdığı Tevhidi esaslara, oğlu ve eşi, icabet etmemiş inkâr etmişlerdir. Bu durum Hz. Nuh (as) için elbette ki çok zor bir durumdu. Nitekim Tufan koptuğunda eşi ve oğlu da helak olanlar arasına helak olmuşlardır.
İnsanın evladı ile imtihanı, Hz. Nuh (as) ile net bir şekilde görülmüştür. Bir evladın, babasının gözü önünde helak olması, bir baba için elbette kolay değildir. Evladının boğulmak üzere olduğunu gören Hz. Nuh (as), babalık duygusu ile Rabb’ine yalvarmış, evladının kurtulmasını istemişti. Ancak yüce Allah (cc), oğlunun kendi ailesinden olmadığını bildirmiş, onun için dua etmemesi gerektiği konusunda onu sert bir şekilde uyarmıştır.
“Nuh Rabb’ine seslendi, sonra dedi ki: ‘Rabb’im, şüphesiz oğlum benim ailemdendir ve elbette Senin sözün haktır ve Sen, hükmedenlerin hâkimisin!’
(Rabb’i) dedi ki: ‘Ey Nuh, şüphesiz o, senin ailenden değildir; gerçekten o, iyi olmayan bir iş yaptı, öyleyse onun hakkında bilgin olmayan bir şeyi Benden isteme, doğrusu Ben seni, cahillerden olmaktan gerçekten sakındırıyorum!” (Hud, 45-46)
6
views
Hz. Nuh (as) (1. bölüm)
Hz. Nuh (as)
Hz. Nuh (as)’ın Tevhid mücadelesi, insanlık tarihinin ilk büyük ve uzun süren Tevhid şirk mücadelesidir. Bu mücadele, birçok güzel örneklik yanında kimi zorlukları da içerisinde barındırmaktadır. Oldukça uzun süren Hz. Nuh (as)’ın Tevhid mücadelesi, insanların, bu ilahi davete karşı gösterdikleri katı tutumu da açık bir şekilde göstermektedir.
Karşılaştığı her türlü zorluk, baskı ve zulme rağmen uzun soluklu mücadelesini, zerre kadar taviz vermeden, sürdüren Hz. Nuh (as), sonraki dönemlerde Tevhid mücadelesini veren Mü’minler için oldukça güzel bir metot bırakmıştır.
Sünnetullah’taki Tevhid şirk mücadelesinin, ilk büyük örneğini teşkil eden Hz. Nuh (as)'ın davet metodunda, Mü’minler için çok önemli örnekler bulunmaktadır. Bu mücadelede, davet metodunun (davet, direnme ve sonuç) bölümleri çok açık bir şekilde görülmektedir.
Tevhidi mücadelenin, bir anda anlatılıp bırakılacak bir mücadele olmadığı, Hz. Nuh (as)'ın süren bu uzun soluklu mücadelesinde açıkça görülür. Hz. Nuh (as), insanlara, Tevhidi esasları bıkıp usanmadan 950 sene boyunca anlatmıştır.
Yüce Allah'ın rızası ve kendisine inen vahiy doğrultusunda ortaya koyduğu Tevhidi mücadelesi sonucunda Hz. Nuh (as), yüce Allah'ın yardımına mazhar olmuş ve ancak 950 sene sonra sonuç aşamasına ulaşabilmiştir.
Tevhidi mücadelede zaman sınırının bulunmadığı, Hz. Nuh (as)’ın uzun yaşamında açıkça görülür. O, bıkıp usanmadan, gece gündüz demeden, gizli ve açık olarak davetini sürdürmüş, etrafındaki az sayıdaki Mü’minlerle istikbar güçlerine ve şirk içerisindeki topluma davetini ulaştırmaya çalışmıştır.
Hz. Nuh (as), karşılaştığı tüm baskı ve zorluklara rağmen müşrik idareci zorbalardan izin almamış, istikbar güçlerine karşı yalnızca Rabb’ine tevekkül etmiştir. Onun Tevhidi esaslara davetine, müşrik toplum ve egemen istikbar güçleri iman etmedikleri gibi, kendi eşi ve bir çocuğu da iman etmeyerek davetine icabet etmemişlerdir.
Hz. Nuh (as)’da olduğu gibi, daha sonra gelen toplumlar da gönderilen elçileri, çiçeklerle karşılamamış, en sert şekilde reddetmişlerdir. Atalarından devraldıkları küfür ve şirk yolunu Hak din zanneden müşrikler, kendilerine gelen elçileri kabul etmemişlerdir.
“Nuh kavmi de gönderilen rasulleri yalanladı.” (Şuara, 105)
Küfrün ne mantığı ne de kuralı vardır; kâfirler, Hakkın içeriğini düşünmeden inkâr ederler. Hz. Nuh (as)’ı inkâr edenler, her yola başvurarak karşı çıkmış, onun davetine icabet etmemişlerdir. Yeniden dirilmeyi, hesap vermeyi inkâr eden kâfirler, yüce Allah’a inandıklarını iddia etmekten de geri kalmamışlardır.
“Şüphesiz o, ancak Allah'a yalan uyduran bir adamdır, biz ona iman edenler değiliz.” (Mü’minun, 38)
Tarihi süreçte Tevhidi esasların üzerine bina edildiği temel ilke, her dönemde aynıdır, değişmemiştir; insanlar, bu değişmeyen temel Ulûhiyet ilkesine davet edilmişlerdir; değişmeyen bir başka şey de küfür ve şirkin karakteri, kâfirlerin, kendilerine gönderilen elçilere karşı tutumlarıdır.
Rahmet taşıyıcıları olan Risalet önderleri, insanların iyiliğinden başka bir şey istememiş, onlara Hakkı anlatmışlar, onları kötülük yapmaktan men etmeye çalışmışlardır. Elçiler, bu davetlerini yaparlarken, öncelikle kendilerinin, güvenilir kimseler olduklarını söylemişler, sonra da kendilerine uyulmasını insanlardan istemişlerdir.
Davet aşaması
Tevhidi mücadele, uzun soluklu, hayat boyu devam eden bir mücadeledir
Hz. Nuh (as)'ın Tevhidi mücadelesinde görüldüğü üzere Tevhidi mücadele, uzun soluklu bir mücadeledir. Mü’minler, Tevhidi mücadelenin, uzun soluklu, sürekli bir davet olduğunu, davet için belli bir sürenin bulunmadığını bilerek daveti ortaya koymalıdırlar.
Tevhidi mücadele, bir süre yapıldıktan sonra bırakılıp emekli olunacak bir mücadele değildir, davetçiler, hayatlarının sonuna kadar Tevhidi esasları insanlara anlatmalıdırlar.
“Andolsun Nuh’u kavmine gönderdik, böylece onların içinde bin seneden elli yıl eksik kaldı, nihayet onları, zulmederlerken tufan yakaladı."(Ankebut, 14)
Hz. Nuh (as), bu uzun süre içerisinde, gece gündüz demeden gizli açık her şekilde ortaya koymuş, insanları, yüce Allah’ı Tek ilah olarak kabul etmeye davet etmiştir.
Müminler için asıl olan davet görevinin, zamanla sınırlandırılmadan yerine getirilmesi ve topluma ulaştırılmasıdır. Daveti kabul ya da reddetme sorumluluğu muhataplara, onlara ceza veya mükâfat verme de yüce Allah'a aittir.
Davette merhametli olmak ve muhatapların içinde bulunduğu hale acımak
Hz. Nuh (as), davet aşamasında merhametle insanları Tevhidi esaslara davet etmiştir. O, İstikbar güçlerinin ortaya koydukları siyasal yapının toplumu, yüce Allah'ın azabına götürdüğünü, Rab’lerini birlememeleri, O’nun gönderdiği ilahi mesaja iman et-memeleri, halinde helak olacaklarını, şefkat ve merhametle onlara duyurmuş, onların başına gelecek olan azaptan onlar adına korktuğunu söylemiştir.
“Andolsun Nuh’u kavmine gönderdik, sonra dedi ki: ‘Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilahınız yoktur, doğrusu ben, üzerinize büyük bir günün azabından korkuyorum.” (A’raf, 59)
Hz. Nuh (as)'ın merhametle, müşriklerin günahlarının bağışlanması için uğraşmasına, onlara gelebilecek bir azaptan dolayı, onlar için korkmasına rağmen onlar iman etmemişlerdir.
37
views
Hz. Âdem (as) Çamurdan yaratılan, bilgi ile donatılan varlık, ilk insan Hz. Âdem (as)
Hz. Âdem (as)
Çamurdan yaratılan, bilgi ile donatılan varlık, ilk insan Hz. Âdem (as)
Yüce Allah (cc) insanı, ilk aşaması olan topraktan, kuru balçıktan, biçim verilmiş çamurdan yarattığını Kur’an’da apaçık bir şekilde bildirmiş, yarattıktan sonra ikinci aşamada ruhundan üfleyerek onu beşer vasfına insan vasfına kavuşturduğunu bildirmiştir.
“Bir zamanlar Rabb’in, meleklere demişti ki: ‘Şüphesiz Ben, kuru balçıktan, biçim verilmiş çamurdan bir beşer yaratacağım. İşte onu düzenlediğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman onun için hemen secdeye kapanın.” (Hicr, 28-29)
Burada “onun için hemen secdeye kapanın” ifadesi Âdem’i yarattığım içindir, yani yaratılışı gerçekleştirdiği içindir, yoksa Âdem’e secde edin demek değildir, çünkü yüce Allah (cc), Zat’ından başkasına secde etmeyi emretmez.
“Sonra onu düzenledi ve ona ruhundan üfledi ve size işitme, görme ve gönüller verdi; ne az şükrediyorsunuz!” (Secde, 9)
“Andolsun, insanı kuru balçıktan, biçim verilmiş çamurdan yarattık.” (Hicr, 26)
Yüce Allah (cc), Hz. Âdem (as)’ı, ilk insanı, bir anne babadan değil, çamurdan yarattığını, çeşitli merhalelerden geçirerek yarattığını, şüpheye yer vermeyecek şekilde akleden insanlara bildirmiştir.
“Şüphesiz O, sizi merhalelerden geçirerek yarattı.” (Nuh, 14)
Yüce Allah (cc), insanın yaratılışını bu denli açık bir şekilde bildirdiği halde yüce Allah’a ve O’nun inzal ettiği Kur’an’a, gerçekten ya da hiç iman etmeyen, küfür ve azgınlığı yol edinen Samiri soylu bel’amlar ile İslâm düşmanları, yüce Allah’ı âdeta tekzip edercesine Hz. Âdem (as)’ın bir babası olduğunu iddia etmişler, etmektedirler.
Yüce Allah (cc), Hz. Âdem (as)’ı babasız yarattığı konusunda Hz. İsa (as)’ın yaratılışını örnek verir ve onun yaratılışının da Âdem’in yaratılışı gibi babasız olduğunu bildirir.
“Şüphesiz İsa’nın misali, Allah’ın indinde Âdem’in misali gibidir; topraktan onu yarattı, sonra ona dedi ki: ‘Ol’ hemen oluverdi.” (Ali İmran, 59)
Yüce Allah (cc), Hz. Âdem (as) ile Hz. İsa (as)’ı babasız yarattığını bu denli apaçık bir şekilde bildirdiği halde bunlara baba isnat etmeye kalkışanlar, yüce Allah’ı inkâr etmeleri yanında azgınlık, küfür ve şirklerinin en dip derekesine düşmüşlerdir.
Hz. Âdem (as)’ın çamurdan, babasız yaratılışını inkâr edenler, İblis’e tâbi olan kimselerdir. Yüce Allah (cc), insanın yaratılışını bildirdiği halde bu gerçeği inkâr edip Hz. Âdem (as)’ın bir babası olduğunu iddia edenler, İblis’in yolunu takip eden, onun temsilcileri olan, tıpkı İblis gibi yüce Allah’a isyan etmiş, lanetlenmiş kimselerdir.
“Andolsun sizi yarattık, sonra sizi biçimlendirdik, sonra meleklere dedik ki: ‘Âdem için secde edin!’ İblis hariç hemen secde ettiler, o secde edenlerden olmadı.” (A’raf, 11)
“O zaman meleklere demiştik ki: ‘Âdem için secde edin’ hemen secde ettiler, ancak İblis yapmadı.” (Taha, 116)
İblis, kendisine emredildiği halde secde etmemiş, yüce Allah’ın emrine karşı itaatsizlik yaparak yüce Allah’a açıkça muhalefet etmiştir. O, bu itaatsizliğini haklı çıkarmak için de insandan üstün olduğu mazeretine sığınmıştır. Bu ifadesi ile İblis, insan ile sürdüreceği savaşın yöntemini de ortaya koymuş oluyordu.
“(Allah) buyurdu: ‘Sana emrettiğim zaman, secde etmekten seni meneden ne oldu?’ dedi ki: ‘ben, ondan hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.” (A’raf, 12)
Kendini haklı ve üstün görme mantığı, İblis’i Rabb’ine isyan ettirmiş, küfür ve şirke düşürmüştür. İblis’in bu sakat mantığı, ondan sonra tüm beşerî sistemlerde ve Rab’lerine isyan eden kişilerde aynen devam etmiştir.
Yüce Allah’ın emrine isyan eden İblis’i yüce Allah (cc), alçaltmış, onu bulunduğu yerden çıkarmış, zelil kılmıştır. Yüce Allah’ın bildirdiği hükümler dışında hareket etmek hiçbir şekilde insanı yüceltmez, tam aksine küçük düşürür, zelil kılar.
“Dedi ki: ‘Öyleyse in oradan, orada büyüklük taslamak doğrusu senin için mümkün değildir, şimdi çık, şüphesiz sen, küçük düşürülenlerdensin!” (A’raf, 13)
Yüce Allah (cc), “secde et” emrini yerine getirmeyen İblis’i, rahmetinden kovup alçalttığı gibi bildirdiği hükümleri değiştirerek yalanlayan, bunlara aykırı konuşup hareket edenleri de sahip oldukları konumlarını ellerinden alarak lanetleyip alçaltacaktır.
Yüce Allah’ın hükümlerinden birini inkâr etmek, gereğini yapmamak, kişiyi küçük düşürür, aşağılanmasına, O’nun rahmetinden kovulmasına, İblis’in yandaşı olmasına neden olur. İnsanın, yüce Allah’ın hükümlerine aykırı her söz ve davranışı yüce Allah’a karşı isyan, küfür, itaatsizlik edip böbürlenmesi, büyüklük taslaması, İblis ile aynı konuma düşmesidir.
Bilgi ile donatılan İnsan üstündür
Üstünlük, kişinin bilgi ile donanması ve bu bilgisini hayata yansıtması ile mümkündür. Hz. Âdem (as), yüce Allah’ın kendisine öğrettiği bilgi ile üstün olmuş ve bu bilgisini meleklere anlatmıştır. İşte meleklerin bile cevap veremedikleri o muhteşem üstün olma durumu.
“Ve Âdem’e O, bütün isimleri öğretti, sonra meleklere onları gösterdi, daha sonra dedi ki: ‘Şayet doğru söyleyenler iseniz, şunları isimleriyle bana haber verin.” (Bakara, 31)
“(Allah) dedi ki: ‘Ey Âdem, onların (öğrendiklerinin) isimlerini onlara haber ver’ (Âdem), ne zaman ki onları isimleriyle onlara haber verdi, (Allah) dedi ki: ‘Size demedim mi, şüphesiz Ben göklerin ve yerin gaybını bilirim ve sizin açıkladığınız şeyleri, gizlemekte olduğunuz şeyleri bilirim!” (Bakara, 33)
Üstünlük, yüce Allah’a gereği gibi iman etmekte, O’nun bildirdiklerini aynen kabul edip hayat prensibi olarak yaşamaktadır ki, Rab’lerinin hükümlerini kabul edenler, her zaman ve her yerde üstündürler. Bu, Mü’minler için Kur’anî bir müjdedir. İşte meleklerin bile cevap veremedikleri insandaki o muhteşem bilgiler.
“Yılmayın ve üzülmeyin, gerçekten Mü’minler iseniz en üstün sizsiniz.” (Ali İmran, 139)
25
views
Zulme Rıza Zulümdür
Zulme Rıza Zulümdür
*
Bu zulüm bitmez beyler bu sistem var oldukça
Bu sistem de yok olmaz siz ona sarıldıkça
Hiç huzur beklemeyin Adalet olmadıkça
Adalet de bulunmaz Kur'an'a uymadıkça
*
Zalim olan birisi elbet Adalet yapmaz
Onun sıfatı zalim insanlıktan anlamaz
İnsani değerleri üzerinde taşımaz
Zalimi desteklemek size fayda sağlamaz
*
Zalime destek olur onu alkışlarsınız
Koşar ona oy verir iktidar yaparsınız
Zulmünü icra eder siz ise susarsınız
Sonra tahammül etmez oturup ağlarsınız
*
Siz böyle davrandıkça adam olamazsınız
Şayet aklederseniz zulmü oylamazsınız
Böyle akletmezseniz huzur bulamazsınız
Hayatınız kararır belaya uğrarsınız
*
Zalimler oyalarlar boş gündemler belirler
Her türlü yalanlarla size vaat verirler
Hem maddi hem manevi sizi hep sömürürler
Yuvanızı dağıtır sizi süründürürler
*
Dünya hayatınızı mahvı perişan eder
Siz perişan olurken onlar saltanat sürer
Her şeyi çalıp çırpar sonra defolup gider
Geride bırakırlar acı gözyaşı keder
*
Gelin vazgeçin artık zalime oy vermekten
Vazgeçin Rabb'inize karşı isyan etmekten
Kurtarın kendinizi her türlü felaketten
Belki kurtulursunuz acıklı akıbetten
*
Beşerî tüm sistemler zulüm, fesat, tuğyandır
Bunlara destek olmak, yaratana isyandır
İsyan eden kimsenin sonu acı hüsrandır
Asilerin yeriyse cehennemdeki nardır
*
Yüce Allah buyurur her tağutu reddedin
Hak yolundan saparak ona destek vermeyin
Tağutu reddederek Hak yoluna yönelin
Tevhidi esaslara gerçekten iman edin
*
Şunu iyi bilin ki küfre rıza küfürdür
Tağutun reddiyesi ilahi bir hükümdür
Tağuta destek olmak Allah'a nankörlüktür
Nankörlük yapan kimse cehenneme kütüktür
*
Şimdi size tavsiyem Allah'a iman edin
Her türlü yanlış yolu düşünmeden terk edin
Hiç vakit kaybetmeden hemen Kur'an'a gelin
Kendinizi yeniden Kur'an'la yenileyin
*
19 Aralık 2021
7
views
UTANMAZLAR
UTANMAZLAR
*
Her tür ahlâksızlığı din edinmiş zındıklar,
Bir de hiç utanmadan gider namaz kılarlar,
Yüzleri kızarmadan Hak huzurda dururlar,
İnsanlıktan nasipsiz ahlâksız münafıklar.
*
Her türlü haltı yerler, kalkıp Hac'ca giderler,
Yetimin ve yoksulun hakkını gasp ederler,
Sözleri yalan dolan yemin billah ederler,
İşleri vurgun talan, dini kalkan ederler.
*
Hukuktan söz ederler, hak hukuku bilmezler,
Burunları havada halk içinde gezerler,
Söz ve tutumlarıyla mazlumları ezerler,
Sonra da insanlara dinden öğüt verirler.
*
İnsanlıktan nasipsiz Allah'tan hiç korkmazlar,
Çalıp çırparak yerler ne yerlerse doymazlar,
Durmadan söz verirler sözlerinde durmazlar,
Bunlar değil Müslüman, insan da olamazlar.
*
Yalanı din edinen devlet adamı olmaz,
Devlet adamı olsa çalıp çırpmadan durmaz,
Halk açlıktan ölürken halkın halini sormaz,
Merhametten yoksundur insanlıktan anlamaz.
*
Utanmaz yalancıdan ne dost olur ne de eş,
Ne kayın olabilir ne de iyi bir kardeş,
Karakterleri bozuk nankör, hain ve kalleş,
Sülük gibi yaşarlar hayatları hep beleş.
*
Bir emanet verilse emaneti vermezler,
Dünya da bağışlansa hayır gördüm demezler,
Bir şey çalıp çırpmadan insan gibi gitmezler,
İnsanlıktan nasipsiz şeref nedir bilmezler.
*
Ar damarları çatlak seviyesiz kimseler,
Sözlerinde durmazlar hep ihanet ederler,
Bozuk bir karaktere sahiptir bu zalimler,
Yüce Allah bunları Kur'an'da hep lanetler.
*
20.04.2020
4
views
Yağmur Damlacıkları
Yağmur Damlacıkları
*
Bir bahar akşamında balkonda otururken,
O enfes mis kokunu hissetmiştim yürekten,
Hoş bir görüntün vardı nazlı nazlı yağarken,
Görüntün çok güzeldi bayıldım seyrederken.
*
O güzel yağışına hayran hayran bakarken,
Durmadan yağıyordun gök gürleyip dururken,
Öyle muhteşemdin ki şarıl şarıl akarken,
Öyle coşkuluydun ki gökyüzünden yağarken.
*
Her damlan yeryüzüne rahmet ve berekettir,
İnsanlar senin için diyor bu bir rahmettir,
Her yağmur damlacığı Rabb'imden bir nimettir,
Sen olmadığın zaman hayat ancak zahmettir.
*
Bulutlar arasından süzülerek inersin,
Suya hasret toprağı sular sevindirirsin,
Toprak altında yatan tohuma can verirsin,
Her şey seninle güzel bu yüzden değerlisin.
*
Bazen de hiddetlenir oldukça çok kızarsın,
Şimşek çakar gök gürler çok şiddetli yağarsın,
İnsanlar üzerine adeta kin kusarsın,
Dereleri doldurur gürül gürül çağlarsın.
*
Her önüne geleni sürükler götürürsün,
Birçok masum hayvanı mahveder öldürürsün,
Her şeyi dümdüz eder âdeta süpürürsün,
Böyle kızgın halini bazen çok sürdürürsün.
*
Her şeye rağmen seni oldukça çok severim,
Yağdığın zamanlarda balkondan seyrederim,
Hafif yağdığın günler evden çıkar gezerim,
Hafif hafif ıslanır hoş bir zevk hissederim.
*
19 Ağustos 2022
1
view
Vitir Namazı
Vitir Namazı
“Ey örtüsüne bürünen!’ Birazı hariç gece kalk!” (Müzzemmil, 1-2)
“Ve gecenin bir kısmını, onu böylece ibadetle geçir, senin için fazladan olarak, ta ki Rabb'in seni övülmüş bir makama ulaştırsın.” (İsra, 79)
*
Geceler sararken aydınlık ufku,
Uyanır Müslüman bölünür uyku,
Uykuyu terk eder hem de huzurlu,
Abdestle kuşandı huzura durdu.
*
Teheccüt namazı kılmaya başlar,
Sanki bir deryaya su gibi akar,
Kalbinde bir huzur göklerde uçar,
Şükreder Rabb’ine elini açar.
*
Gecenin üçünde yalnızlık yoktur,
Duha’nın ikinci ayetin okur,
Rabb’inden müjdeler ve destek sözü,
Alınca sevinir ve huzur bulur.
*
Elleri havada dudaklar titrek,
Yüzünde bir hüzün gözleri ürkek,
Korku ve umutla boynunu büker,
Rabb’inden istiyor bir iki dilek.
*
Diyor ki, ey Rabb’im, acı sen bana,
Kalbimi kaydırma yöneldim sana,
O hesap gününde dehşetli anda,
Mağfiret eyle sen bu fakir cana.
*
Her insan Rabb’ini edinse sırdaş,
Başkaca gerekmez arkadaş yoldaş,
Her türlü sırrını rahatça söyler,
Aramaz bir başka veli ve sırdaş.
*
22 Mart 2020
8
views
Sığınacak, Ancak Yüce Allah'tır
Herkesin derdine derman ararken,
İçimdeki derde em bulamadım,
Çıkan her yangına sular dökerken,
Kendi yangınıma su bulamadım.
*
Yol bilmez olana yol gösterirken,
Huzuru bulmaya yol bulamadım,
Elin viranına bülbül olurken,
Gönül sarayıma Gül bulamadım.
*
Çaresiz kalana el uzatırken,
Yaramı saracak el bulamadım,
Gözyaşı dökene öğüt verirken,
Derdimi anlayan dil bulamadım.
*
Kulların haline çok üzülürken,
Beni anlayacak kul bulamadım,
Her bağın içinde seyran eylerken,
Kendim tutunacak dal bulamadım.
*
Yüce dağ başında hava alırken,
Serin serin esen yel bulamadım,
Hüznümü anlatan mektup yazarken,
Onu gönderecek pul bulamadım.
*
İnsanlar içinde insan ararken,
İnsana benzer bir iz bulamadım,
İnsanlıktan çıkmış yaratıklara,
Nasihat edecek söz bulamadım.
*
Dertlerim depreşip yürek dağlarken,
Halimi görecek göz bulamadım,
Çaresiz bir halde yere çökerken,
Başımı koyacak diz bulamadım.
*
Çektiğim bunca dert belim bükerken,
Derdimi koyacak yük bulamadım,
Bu derdin dermanı nerdedir derken,
Rabb'imden başka bir dost bulamadım.
*
20 Şubat 2017
8
views
Sevgi ve Acı, Hayatımın Anlamı
Sevgi ve Acı, Hayatımın Anlamı
Her insanın konuştuğu, içini döktüğü, dert yanıp sırdaş edindiği,
Yanında huzura kavuşup eş ve arkadaş edindiği birisi vardır hayatta.
Peki ya benim!
Bugüne kadar kimi insanlara insan diye güvendim, dost bildim sırdaş edindim.
Ancak heyhat!
Kimi zaman sayfalara döktüm satır satır içimdekileri.
Kimi zaman sırdaş zannettiklerime anlattım bir bir.
Ancak bir söyledim iki eklediler, üç söylediler söylediklerimi herkese!
Anlatamadım mı, anlaşılmadım mı, anlayamadım mı bilmiyorum.
Kimileri dinledi, sustu, kimileri ortak etti gözyaşlarını söylediklerime.
Kimileri bana ne dercesine umursamazken,
Kimileri, dudak büktü küstahlaştı, küçüldü.
Kimileri ise, üzerine ekledi, söylediklerimi değiştirerek aktardı başkalarına alçakça rezilce.
Ve yeniden yöneldim sayfalara, tertemiz pırıl pırıl sayfalara.
Satırlarımı değiştirmeyen sayfalara,
Yazdıklarıma bir şey eklemeden saklayan sayfalara,
İhanet etmeyen, duygularımı kirletmeyen sayfalara,
Gerçek sırdaş, gerçek dost sayfalara.
Beni yanlış anlamayan, söylediklerimi değiştirmeyen
Ve beni satmayan sayfalara.
Sevgi ve acı
Kimi insanların hobileri vardır, hobileri onlar için bir uğraşı, bir eğlencededir.
Sürer hayat boyu günbegün.
Kimi, uğraşır didinir para biriktir, gelecek düşüncesiyle.
Kimi pul, kimi fotoğraf, kimi, kin biriktirir.
Kimi zevkten kimi hırstan kimi meraktan kimi intikam duygusuyla.
Biriktirirler, damla damla katre katre.
Gün gelir biriktirilenler çıkarılır ortaya tek tek,
Sonra biriktirenler biriktirdiklerini ortaya çıkarmaktan dolayı sevinirler,
övünürler, gururlanırlar, rahatlarlar, “Oh” derler.
Biriktirdiklerini dışa vurmuşlardır, amaçlarına ulaşmışlardır, rahatlamışlardır.
Ben, hayatım boyunca iki şey biriktirdim,
Sevgi ve Acı!
Her gün biriktirdim, damla damla katre katre.
Sevgi, içimde filizlendi, dal oldu çiçek açtı, yeşerdi, büyüdü büyüdü büyüdü.
Baba şefkatini çok az gördüm, severdi beni felçli yatağında.
O haliyle esirgemezdi sevgisini, şefkatini.
İki yaşında olduğum söylenir, babamın ilk hastalandığı zaman!
Hatırlıyorum, kare kare gözlerimin önünde canlanıyor bastonla yürüyen Babamı!
Sonra yatağa düşüşünü ve felçli geçen tam 5 yılı.
1959 yılının bir bahar günü sabahında,
Artık onun sevgi dolu gözleri bana bakmıyordu, kapanmıştı,
Ebediyet aleminde açılmak üzere!
İşte o günden sonra bir daha hiç kimseden görmedim, o haz veren sevgiyi.
Zaman zaman yalancı tebessümler, sevgiler gördümse de,
Serap olduğunu anladım kısa sürede.
Sahte övgüler, yalancı tebessümler, yersiz takdirler,
Hepsi serap ve geçici, hepsi bir anlık aldatmaca ve oyun.
İçimde biriktirdiğim sevgimi döktüm ortaya,
Benim hasretini çektiğimden insanlar yararlansın diye!
Ama heyhat!
Kimi sevdimse, övüp yücelttimse onlar, acılarla dolu hatıralar bıraktılar,
Bir bir kare kare çizgi çizgi.
Kimi zaman biri böyleyse diğeri böyle değildir diyerek yeniden sevdim kimilerini!
Ancak nafile!
Babamı sevdim, yedi yaşımdayken kaybettim,
Bana geride acı dolu günlerini miras bıraktı.
Acılar, dayanılmaz acılar, günlerce yataklara mahkûm etti beni, o acılar.
Temelini oluşturdu sonradan gelecek acıların,
Harç oldu, beton oldu, granit kaya oldu sonradan gelen acılara!
Sonra ağabeylerden, yengeden,
İnsani özellikten nasiplenmemiş kimi yaşlı köylülerden.
Biriktirdim, her gün damla damla, tuğla tuğla örüldü acılarla dolu günlerim.
Gençlik yıllarım!
Ara vermedi acılara, sürdürdüler, önceki yılların izini,
Roller ayrı ayrı, aktörler farklı farklı sonuç hep aynı!
Acı!
Olgunluk yıllarında, acılarım da olgunlaştı, her geçen zaman içinde.
Benim dünyamda mevsimler hep kıştır, soğuk ve kapalıdır
Havalar bazen ayaz olur, bazen fırtına, kimi zaman durgunlaşır.
Bahar geldi, yaz geldi sanırsın durgunlaşınca hava,
Ancak yeniden kopar, fırtına olur, tufan olur, hortum olur, kasırga olur.
Ardından durulur, yavaş yavaş yeni fırtınalara hazırlanmak için.
Sürer gider ardı ardına yıllar boyu.
Herkese sevgi verdim, şefkat verdim, can verdim
Karşılık beklemeden.
Ancak karşılığını verdiler bana yumru yumru acıları,
Ben istemeden, zorla verdiler onca acıyı,
İstemesem de verdiler, almasam da aldırdılar, bir bir acıları, acılarını.
Kimileri sırtımdan, kimileri yüreğimden vurdular ardı ardına darbeleri.
Her karanlık gecenin, aydınlık bir sabahı,
Her zirvenin sonucunda, bir düşüş noktası,
Her kışın, güzellikler sembolü bir baharı vardır.
Her acının da elbette mutlu bir sonu vardır.
Yediğim her darbe iz bıraktı yüreğimde,
Her darbe, çatlattı yüreğimin yaralı zeminini,
Öyle ki çatlaklar, her darbeden sonra büyüdü,
Birer dere yatağına dönüştü,
Gizli gözyaşlarım doldurdu kuru dere yataklarını.
Irmak ırmak aktı gözyaşlarım, çağladı, derin derin yankıları
Kalbimin duvarlarında yankılanarak.
Elbet güneş doğacak
Duygularımı kaplayan kara bulutlar dağılacak,
ısıtacak yüreğimin soğuk yüzünü kaplamış duvarlarını.
Gözyaşlarımın suladığı yerlerden yeşillikler fışkırtarak!
İnsan acılardan zevk alır mı hiç!
Alır, hayat boyu süren acılar, insanın yaşam tarzına dönüşür.
Sever insan kendi acılarını, kendisini bırakmayan acılarını,
Zevke dönüşür acılar, bir bir kaplar benliğin her hücresini, her zerresini.
Tıpkı Hz. Bilal Habeşi (r. anh) gibi,
Her darbe bir acı, her acı bir hazzı getirir beraberinde.
Acılar ses oldu yankılandı, dalga dalga küfrün kararttığı dünyaya!
Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber.
Ahad ahad ahad sadaları dalga dalga yayıldı,
korku saldı kâfirlerin kararmış yüreklerine!
Işık oldu, aydınlattı karanlıkları!
*
28 Nisan 1997
15
views
Paranoyak
Paranoyak
*
Yaşın elli değil yetmiş de olsan,
Yalnız namaz değil Hacı da olsan,
Dürüst olmadıkça gökte de uçsan,
Sen insan olmazsın ermiş de olsan.
*
Başkasına benzemem onlardan çok farklıyım,
Diyen zavallı kadın farkını anlatayım,
Her huyunu bilirim 20 yıl yanındaydım,
Psikolojin bozuk ben onun farkındaydım.
*
Farklı olduğundan mı ailen istemedi,
Sana acımadılar evladımız demedi,
Kapıyı gösterdiler bu evden çık git dedi,
Bir değerin olsaydı bu evden git demezdi.
*
Kunnamış bir it gibi kapıya konulmuştun,
Hüzünlü bir şekilde bunları konuşmuştun,
O günkü durumunda perperişan olmuştun,
Karşımıza gelerek boynu bükük durmuştun.
*
Seni kapıya koyan aileni bıraktın,
Çaresizlik içinde sen bunları anlattın,
Yalanlar söyleyerek bir insanı aldattın,
Onur haysiyetini birkaç kuruşa sattın.
*
Verdiğim desteğimle moral destek bulmuştun,
Aileni terk edip huzura kavuşmuştun,
Coşku sevinç içinde çok da mutlu olmuştun,
Ancak bir ay geçmeden şımarıp kudurmuştun.
*
Ancak senin yanında huzurluyum diyordun,
Beni bırakma diye oturup ağlıyordun,
Ben sana ne yaptım ki birdenbire kudurdun,
Sonra da birdenbire azılı düşman oldun.
*
Sana güvenip verdim birçok emanetimi,
Ancak ihanet ettin kaybettin güvenimi,
Bu kadar küçülmene yaptıkların değdi mi,
Bana ihanet etmen sana huzur verdi mi.
*
Senin tek tapındığın gösteriş ve paradır,
Haksız yere aldığın her şey sana haramdır,
Gasp ettiğin her kuruş ateşten bir parçadır,
Kıyamet günü sana azabı arttırandır.
*
Çalıp çırptıklarının sana hayrı dokunmaz,
İhanet eden kimse hayatta huzur bulmaz,
Nankör hain kimseler hayatta iflah olmaz,
Ahiret hayatında cehennemden kurtulmaz.
*
Sen diğer kadınlardan oldukça çok farklısın,
Seni bildim bileli sen tam bir münafıksın,
Muhtaç olduğun zaman boyun büker ağlarsın,
Sonra yardım edene hayvanca saldırırsın.
*
İkinci farklılığın sen nankörün tekisin,
Sana yapılanları inkâr eden birisin,
Onca iyilikleri tümden inkâr edersin,
Sonra hiç utanmadan bana ne verdin dersin.
*
Bir başka farklılığın yalancının tekisin,
İnsanlıktan nasipsiz yalancı müfterisin,
Hep hakaret edersin konuşmaktan acizsin,
Övünüp durursun da oysa seviyesizsin.
*
Kral çıplak diyerek utanmadan suçladın,
Bir kusur bulmayınca ahlaksızca çulladın,
Kendi yalanlarınla daha çok bocaladın,
Pişman olacak yerde daha da çok alçaldın.
*
Kişiliğine uygun küçüldükçe küçüldün,
Onur haysiyetini ayaklara düşürdün,
Bana iftira edip kötülerim düşündün,
Bana zarar vermedin sen kendini öldürdün.
*
Tertemiz çocukları bana karşı kışkırttın,
Kendindeki zehiri onlara da akıttın,
O masum çocukların hayatını kararttın,
Bütün yaptıklarınla sen kendini alçalttın.
*
Diğer bir özelliğin fitnecinin tekisin,
Evladı babasından ayıran bir iblissin,
Bunlar iftira değil sen kendin de bilirsin,
Hiç Allah'tan korkmadan sen iftira edersin.
*
Kızlarla yetinmedin Oğlum'u da kışkırttın,
Tertemiz çocukları şeytan gibi ayarttın,
O masum çocukları Hak yolundan şaşırttın,
Kendin gibi kızları tesettürden çıkarttın.
*
Oğlum'a fitne verip onu babasız yaptın,
Nişanlanan oğlumu boynu bükük bıraktın,
Sen beni değil elbet ancak kendini yaktın,
Ahiret gününde de cehennemdir yakıtın.
*
Aslında sen kendini çok iyi biliyordun,
İçinde bulunduğun durumu görüyordun,
Bu nedenle hep bana şunları söylüyordun,
Beni aşağılanmış görüyorsun diyordun.
*
Sen zaten çok basittin ben sana değer verdim,
Belki biraz düzelir diyerek çok didindim,
Onca arsızlığına rağmen sinirlenmedim,
Sen hep hakaret ettin kötü söz söylemedim.
*
Ne saygıdan anlarsın ne de gerçek sevgiden,
Bundan yoksun büyüdün görmedin ailenden,
Verilmemişti sana insanî değerlerden,
Zaten saygı beklenmez böyle olan birinden.
*
Ailenden görmedin sevgi saygı insanlık,
Onun için sürekli yapıyordun küstahlık,
Nezaketten yoksundun işin gücün kabalık,
Sana yakışan tek şey o yaptığın arsızlık.
*
Onca nasihat ettim beni hiç dinlemedin,
Annen söyledi diye beni kocan görmedin,
Elin adamı deyip bana huzur vermedin,
O fitneci annene karşı bir şey demedin.
*
Onca Kur'an okudun Hidayete ermedin,
İnsanlara anlattın kendin iman etmedin,
İman etmiş görünüp inkârını gizledin,
Allah'tan kork denince inkârında direndin.
*
Başka kadın olsaydı dört elle sarılırdı,
Okuduğu Kur'an'ı nefsine uygulardı,
Yaptığı her işini ona göre yapardı,
Rabbi'nin rızasını böylece kazanırdı.
*
Sen Kur'an'ı okudun ancak iman etmedin,
Hakk'a karşı batılı kabul edip yeğledin,
Onca güzellikleri reddedip istemedin,
Kendine ve evine huzur rahat vermedin.
*
Hac’ca da götürdüm ki, imanın sağlamlaşsın,
Gerçekten iman eden bir Müslüman olasın,
İslâmî çalışmamda yanımda bulunasın,
Namazı da Hac’cı da terk eden inkârcısın.
*
Kur'an'ı okuman da bir fayda sağlamadı,
Hacı olman da sana bir faydası olmadı,
Çünkü temelin bozuk iman maya tutmadı,
Gerçekten bir benzerin Dünyada bulunmadı.
*
O sana huzur veren başındaki örtüydü,
Sana kişilik veren giyindiğin örtündü,
Sen şeytana dost oldun şeytan onu götürdü,
Yalnız örtünü değil her şeyini süpürdü.
*
Hiçbir işe yaramaz ukalanın tekisin,
İyilikten anlamaz nankör adi birisin,
Sana dünya verilse onu inkâr edersin,
Akıldan mahrum olan nefsinin esirisin.
*
Sen kendini beğenmiş basit ve kibirlisin,
Hiçbir şeyi bilmeyen ukala ve basitsin,
Hayatında bir defa bir işi bitirmezsin,
Bir işi başarmayan tam bir beceriksizsin.
*
Sen bütün yönlerinle işte böyle birisin,
Bir değeri olmayan zavallı bir kişisin,
Onurlu biri değil çok basit bir dişisin,
Kadınlarla ölçülmez şeytanın bir eşisin.
*
Elli yaşına geldin hâlâ akıllanmadın,
O fitneci annenin sözlerine aldandın,
Hiç mi kendine gelmez bu yaşa gelmiş kadın,
Densiz ruh hastasısın işte bu senin farkın.
*
Ne bir hanımefendi ne de saygın bir kadın,
Olmayı düşünmedin pis nefsine aldandın,
Bir çirkef olduğunu sen ortaya çıkardın,
Yuvanı yıktı anan denilen yılan kadın.
*
Senin yaptıklarını hiçbir kadın yapamaz,
Onurlu hiçbir kadın senin gibi olamaz,
Kendisini sevenin karşısında duramaz,
Hakaretler ederek senin gibi alçalmaz.
*
Yaptıkların yüzünden bunaldıkça bunaldım,
Çocuklar hatırına elbet pişman olmadım,
Ailen gibi seni ben kapıya koymadım,
Bu iki yetim için her derdine katlandım.
*
Senin gibi birini hayatımda görmedim,
Çok düşük olduğunu önceleri bilmedim,
Gerçekten seviyesiz olduğunu bilseydim,
O ilk geldiğin zaman sana değer vermezdim.
*
Bir dediğini iki yapmayan bir insana
Yaptığın densizlikler yakışmaz bir hayvana,
Bunlara şaşırmadım bunlar yakışır sana,
Artık bir şey söylenmez senin gibi yılana.
*
Şanı yüce Allah'a inanmadığın için,
Bu kötü kaderini bizzat sen kendin seçtin,
Tüm kötülüklerinle inan şeytanı geçtin,
Sen tüm yaptıklarınla ateşten gömlek biçtin.
*
Lanet olsun diyorum senin gibi muzura,
İnsanlıktan sıyrıldın benziyorsun hınzıra,
Diliyorum Allah'tan hiç kavuşma huzura,
Bütün yaptıklarınla gir o ebedi nara.
*
20 Haziran 2022
13
views
Tevhidi Mücadele
Tevhidi Mücadele
*
Sanmayın ki bu Tevhid sancağı indirilir,
Bu sancağın uğruna nice canlar verilir,
Tüm zorluklara rağmen en yükseğe dikilir,
Müslümanlar bir ölür binlercesi dirilir.
*
Hakk’ı haykırmak için, biz Hak yola, baş koyduk,
Bıçak gibi bilendik, kırılmaz çelik olduk,
En zorlu dönemlerde tağuta karşı durduk,
Zalimlerin zulmüne Hak damgasını vurduk.
*
Tevhidi mücadele bir hayat boyu sürer,
Bu yola baş koyanlar elbet bir bedel öder,
Kimi işkence görür kimi Rabb'ine gider,
Hepsi de Hak yolunda canını feda eder.
*
Biz bu yola baş koyduk, artık dönüşümüz yok,
Bu yol çileli bir yol sıkıntı zahmeti çok,
Bu yola girildi mi mola verip durmak yok,
Hedef Rabb'in rızası O'nun mağfireti çok.
*
Tevhidi mücadele emek ve çaba ister,
Bu yolda olan yiğit, zorluğa sebat eder,
Kur’an’ın bildirdiği Tevhidi yolda gider,
Rabb’im ona cenneti, lütfunu ihsan eder.
*
Rahatını sevenler bu yola hiç girmesin,
Hayatını yaşasın oyalansın, eğlensin,
Eğlence sefahatle gününü gün edinsin,
Sonra Hakk'a gidince acı azaba girsin.
*
Zorbalar her tarafa korku zulüm saldılar,
Sistemi yürütenler halka zulüm yaptılar,
Birçok masum insanı zindanlara aldılar,
Konuşan insanları sustururlar sandılar,
*
Zalimler sanmasın ki, yaptıkları kâr kalır,
Yapılan bu zulümler sahibine dolanır,
Gün gelir hesap döner, Müslümanlar öç alır,
İşte o gün zalimler ayaklara kapanır.
*
Her zalim yaptığını elbet bir gün görecek,
Yaptıkları her işin hesabını verecek,
Müslümanlar uyanıp biiznillah gelecek,
Bugün zulüm görenler işte o gün gülecek,
*
Bedenimiz dışarda olsa da yürek hapis,
Bu aşağılık tağut en alçağı ve en pis,
Yüreğimiz kin dolu ey putperest ey habis,
İntikam ateşiyle dopdoludur bu nefis.
*
Sanılmasın Müslüman zulme sessiz kalacak,
Gün gelir devran döner daha neler olacak,
Allah'ın yardımıyla bu hesap sorulacak,
İşte o gün zalimler belasını bulacak.
*
10 Nisan 2018
23
views
Krallar Çıplak Olmaz
Krallar Çıplak Olmaz
*
Herkes bunu bilsin ki Krallar çıplak olmaz,
Kral çıplaktır diyen gerçekten insan olmaz,
Müfteri yalancılar insanlıktan anlamaz,
Yalancı kimselerde edep ahlak bulunmaz.
*
Brütüsler her zaman mevcuttur bu dünyada,
Sezar'a yaranırlar eğilirler huzurda,
Huzurunda el pençe kuyu kazar arkada,
Böylesi kimselerde haya namus firarda.
*
Sezar'a çıplak gelen Brütüs kendisiydi,
Yurdundan kovulmuştu Sezar ona yer verdi,
Ona değer vererek yükseklere erdirdi,
Brütüs hain olup kendisini bitirdi.
*
Beş para etmeyeni Vezir yapıp yükseltsen,
Kendisine güvenip ona emanet versen,
Yürüdüğü yollara kırmızı halı sersen,
Yine aslına döner intikam alır senden.
*
Sahibinin kovduğu köpeğe sahiplenme,
Kapında sadık olur diye hiç ümitlenme,
Başını okşayarak gece gündüz besleme,
Sana faydası olur diyerek hiç sevinme.
*
Sahibi çağırınca koşarak ona gider,
Ne kadar beslesen de hemen seni terk eder,
Terk etmekle bırakmaz bir de sana kin güder,
Böyle nankör olanı piyasada çok ender.
*
Aslında hiçbir hayvan sahibini ısırmaz,
Kuduz olmadıkça da sahibine saldırmaz,
Brütüs benzerleri olanda ar bulunmaz,
Ne söylense söylensin hiçbir zaman uslanmaz.
*
02.02.2022
12
views
KÂİNATTAKİ GÜZELLİK Tevhide Çağrı
KÂİNATTAKİ GÜZELLİK
Tevhide Çağrı
“Şayet (yer ve göğün) o ikisinde, Allah’tan başka ilahlar olsaydı, ikisi de fesada uğrardı; arşın Rabb’i Allah, onların vasıflandırdıkları şeylerden yücedir.”
(Enbiya, 22)
*
Bir tarafta baharın rengarenk çiçekleri
Bir tarafta güneşin kıpkızıl benekleri
Nedir bu güzellikler, bütün bu canlılıklar
Uçuşuyor havada gökkuşağı renkleri
*
Şakırdıyor bülbüller en derin ormanlarda
Uçuşuyor kumrular en ıssız diyarlarda
Seyyah olmuş leylekler geziyor diyar diyar
Koşuşturur kuzular bağ bahçe ve kırlarda
*
Kışın gelir her taraf boyanır beyazlara
Kimi için karakış kapılır ayazlara
Kimisine sevincin kaynağı mutluluğun
Kimine ilham verir mısra olur sazlara
*
Bir düzenek içinde seyreder güneş ve ay
Gezegen yıldızları sayacaksan haydi say
Hiçbirinin biriyle ne kavga ne nizası
Hepsi sanki şuurlu sanırsın hepsi de hay
*
Gündüz olur her taraf pırıl pırıl parıldar
Gece olur gökyüzü ışıl ışıl ışıldar
Güneş bir kandil gibi gökyüzünde asılı
Yıldızların ve ayın gittiği bir yolu var
*
Sonbaharda sararır canlı birçok ağaçlar
Kışın gelir ölürler hep sararıp solanlar
Bahar gelir dirilir döner eski haline
Tesadüf mü sanırsın bütün bu yapılanlar
*
Hepsinin bir ölçüsü vardır hepsinde nizam
Oluşur mu başıboş bu muazzam intizam
Sahipsiz hangi olay böyle düzgün oluşmuş
Her şey ne kadar güzel her şey ne de muntazam
*
Sahibi var her şeyin hem de sahibi Bir Tek
İki olsaydı eğer gelir mi bugüne dek
Böyle huzur içinde muazzam bir şekilde
Devamını isteyen bilsin Rabb’ini bir tek
*
Âlemlerin sahibi olan yüce Allah’tır
Ancak İslâm nizamı O’nun dini ve Hak’tır
Bu nizamı en güzel açıklayan Kur’an’sa
Kitapların içinde en ideal Kitap’tır
*
Yüce Kur’an insana sunmuş güzel çareyi
En güzel örnek için göndermiş hak Nebi’yi
Hak Nebi’ye uyanlar bulmuşlar doğru yolu
O büyük önder Rasul incitmemiş kimseyi
*
Yüce Rabb’im hayata güzel bir düzen vermiş
Bu düzenin özünü sevgide birleştirmiş
Sevginin devamını arzu edenler için
Her şeyi açıklayan bir Kur’an inzal etmiş
*
İnsan hayat Kâinat bir bütünlük sağlamış
Kur’an’ın çağrısına isteyerek bağlamış
Kur’an’ın bu evrensel çağrısına koşanlar
Hem Vahdeti sağlamış hem Tevhide ulaşmış
*
OCAK-1993
11
views
Öldürmeyen Allah öldürmüyor
Öldürmeyen Allah öldürmüyor
*
Ölüm öyle yakın ki bir nefeslik uzakta,
Hiçbir kurtuluş yoktur ölüm geldiği anda,
Azrail geldiğinde kimse yoktur yanında,
Onca sahip olduğun her şey kalır dünyada.
*
Sapasağlam yaşarken hayat birden son bulur,
Dipdiri olan insan cansız bir ceset olur,
Yaşanan bu hayatın geldiği sonuç budur,
Hayatta çile çeken ölüm ile kurtulur.
*
Beklenmedik bir anda insana ölüm gelir,
Genç yaşlı çocuk demez hayatına son verir,
Bu ilahi bir yasa yüce Allah'tan emir,
Yaşayan her canlıya böyle takdir edilir.
*
Hayat oldukça kısa bir iki nefesliktir,
Umulmadık bir anda Azrail çıkar gelir,
Bilinmedik bir yerde hayatına son verir,
Hareket halindeyken nefes birden kesilir.
*
Bir gün sofra başında zevkle yemek yenirken,
Gelecek güzel günler için plan yaparken,
Lokmaları ard arda neşe ile yutarken,
Birden yığılır insan nefesi kesilirken.
*
Bunu sakın unutma ölüm insana yakın,
Her gün bunu düşün de kötülük yapma sakın,
Bunun için her zaman sen vakarını takın,
Ölümden kaçış yoktur gelecektir bihakkın.
*
İnsana acı gelen bir başına olması,
Ölüm geldiği anda ağzındaki lokması,
Tam yutacağı anda boğazında kalması,
Nefes alamaz halde beyhude çırpınması.
*
Bir bardak su içmeden aniden yıkılması,
Hırıltılar şeklinde zorla nefes alması,
Çaresizlik içinde kaskatı kasılması,
Bu elbette Allah'ın insanı sınaması.
*
Sesi artık çıkmıyor kalbinden dua eder,
Gözleri donuk halde sağı solu seyreder,
Onca çocuk büyüttü ancak onlar bihaber,
Yalnızlığına yanar demek ki buymuş kader.
*
Tam bitti sanılırken nefes gelmeye başlar,
Yeniden canlanıyor o hüzünlü bakışlar,
Yana düşmüş olan baş doğrulur tekrar kalkar,
Bu Rabb'imin lütfudur, yeniden can bağışlar.
*
Yüce Allah kulunu elbet yalnız bırakmaz,
İman eden bir kimse O'ndan ümitsiz olmaz,
Tam her şey bitti derken olan şey inanılmaz,
Rabb'im istemedikçe bu can bedenden çıkmaz.
*
07 Ocak 2024
7
views