Thales- Her Şeyin Kaynağı Sudur

2 months ago
5

Merhaba, bugün sizlerle Batı düşünce tarihinin şafağına, felsefenin ve bilimin doğduğu topraklara, Miletli Thales'in dünyasına bir yolculuk yapacağız. Bu sadece bir adamın hikayesi değil; aynı zamanda mitlerin yerini aklın, tanrıların yerini doğa yasalarının aldığı, insanlık tarihindeki en büyük entelektüel devrimlerden birinin öyküsü. Her şey, günümüz Türkiye'sinin batı kıyılarında, Menderes Nehri'nin ağzında yer alan antik bir İyonya kentinde, Milet'te başladı. Thales'i ve onun devrimci fikirlerini anlamak için önce yaşadığı dünyayı, yani Milet'i anlamamız gerekiyor. Milet, sıradan bir şehir değildi; MÖ 6. yüzyılda antik dünyanın parlayan yıldızı, bir nevi zamanının New York'uydu. Stratejik konumu, onu Doğu ile Batı arasında vazgeçilmez bir köprü kılmıştı. Dört doğal limanıyla Milet, Akdeniz ve Karadeniz ticaretine hükmediyordu. Şehir, İtalya ile yaptığı yün ticareti, yüksek kaliteli tekstil ürünleri ve değerli mor boyasıyla tanınıyordu ve bu ticaretten muazzam bir zenginlik elde ediyordu. Bu refah, Milet'in Karadeniz ve çevresinde doksanı aşkın koloni kurmasına olanak tanıdı; bu koloniler hem artan nüfusa yeni yaşam alanları sunuyor hem de Milet'in ticaret ağını ve kültürel etkisini daha da genişletiyordu. Ancak Milet'in asıl gücü, sadece ekonomik zenginliğinden değil, aynı zamanda kozmopolit yapısından geliyordu. Burası, Yunan yerleşimcilerin, Anadolulu Karyalıların, Lidyalıların, Mısırlıların ve Perslerin bir araya geldiği, farklı dillerin, inançların ve fikirlerin harmanlandığı bir eritme potasıydı. İşte felsefenin doğuşu için gerekli olan zemin tam da buydu. Çünkü bu ekonomik refah, soyut düşünce için temel bir ön koşul olan boş zamanı yaratmıştı. Şehrin ticaret ve sömürgecilikten elde ettiği zenginlik, yalnızca pratik kaygılarla meşgul olmak zorunda olmayan, evrenin doğası üzerine kafa yorabilecek bir aristokrat ve tüccar sınıfını destekledi. Felsefe, yalnızca entelektüel bir meraktan değil, aynı zamanda onu karşılayabilecek bir sosyoekonomik yapıdan doğmuştu. Dahası, bu kültürel kavşak noktası, bir tür "bilişsel çelişki" yaratıyordu. Miletli bir tüccar veya düşünür, Mısır'ın, Babil'in, Lidya'nın ve Yunanistan'ın birbiriyle çelişen yaratılış mitlerine ve tanrılarına tanıklık ediyordu. Aynı doğa olayı için sunulan bu çok sayıda farklı ve birbiriyle çelişen ilahi açıklama, doğal olarak herhangi bir mitolojik sistemin mutlak otoritesini sarsıyordu. Bu çelişkiye verilebilecek en mantıklı tepki, kültürel özgüllükleri aşan, geleneğe değil gözleme dayalı evrensel bir ilke aramaktı.

İyi seyirler dilerim.

Loading comments...